28 Mart 2010 Pazar

Nizam-ül âlem Osmanlı

Nizam-ül âlem Osmanlı (Tolga Yıldıran)
Osmanlı imparatorluğu: Üzerinden bunca asır geçmesine rağmen hala tartışılan, konuşulan, yorumlanan kocaman bir devlettir.
Şeyh edep alisi, Mevlana’sı, Fatih’i, Yavuz Sultan Selim’i, Kanuni’si, Barbaros Hayrettin Paşa’sı, Piri Reis'i, yeniçerileri, akıncıları, hoşgörüsü, adaleti, esnafı, sanatkarı, halkı ile ilgili yapılan bütün yorumlara rağmen tarihin belleğine Nizam-ül Âlem (âleme nizam veren) olarak kazınan Osmanlı.
Osmanlının yaptığı fetihler ve altında yatan amacı anlayamamış insanların anlattığı gibimiydi acaba Osmanlı? Osmanlı, kurucuları ve manevi sultanlarıyla kurulan bir devlettir. Allah yoluna vakfetme duygusunu hiç hissetmemiş, beklide Osmanlıda utanç duyan insanların anlattıkları kadar mı Osmanlı? Hayır, kardeşlerim. Osmanlı Allah yolunda her şeyini adamış bir devletti ve tüm dünyaya Allah’ın dinini yaymak amaçlı gitmişti. Osmanlıyı birde bizden dinleyin. Nasıl Nizam-ül Âlem oldu.
Sevgili okuyucular, Osmanlı 1299 yılında bir kıl çadırdan başlayıp 600 yıl üç kıtaya hükmetmiş, kocaman bir imparatorluktur. Osman gazinin ismini verdiği, şeyh Edep Ali'nin manevi desteği ile bu devlet kuruldu. Osmanlı yalnız i'lây-i kelimetullah için (Allah kelimesinin ilelebet devam etmesi için) fetih yapardı. Yani fethin arkası, mutlaka adaletti. Adaletsiz ülkelere adaleti getirebilmek. Ve başarı her zaman geçerli idi. Osmanlı, bu vasfını devam ettirdiği sürece, tarihinin en parlak çağlarını yaşamış, nizam-ül âlem olmakta devam etmiştir.
İlk Dört yüz sene içinde küçük bir beylikten cihana hükmeden koca bir imparatorluğa dönüştü Osmanlı. Fatih Sultan Mehmed İstanbul'un fethi için aylarca uyumadı. Yavuz Sultan Selim insanı iliklerine kadar kavuran çölü ordusuyla 13 günde geçti. Yeniçeriler, Akıncılar "Allah, Allah" diye koşardı savaşa, huşu içinde, korkusuzca. Ulubatlı Hasan vücuduna isabet eden oklara rağmen kalenin burcuna bayrağı dikti. Hiçbir fetih kuru bir cihangirlik davası uğruna değildi. Sadece ilây-ı kelimetullah için savaş verilirdi. Onların herşeyleri; ama herşeyleri Allah içindi.
Başta Allah'ın bir Mürşidi, ona bağlı padişahı ve bu şekilde uzanan bir zincir içerisinde Âdem-i Merkeziyet sistemi her alanda Allah'a itaati temsil etti. Yıldırım Bayezid'in ordusunun savaşlarda yıldırım gibi hareket etmesinin sırrı, ordunun yüzde yüz itaatinden başka bir şey değildi. Osmanlı ordusu her zaman seri hareket ederdi.
Osmanlı bir zaman dünyayı titretti. Yüzde yüz Allah'ın emrinde bir devletten başka ne beklenebilirdi. İtaat, gayret, himmet, nusret Osmanlı'yı Nizam-ül Alem haline getirdi.


Nizam-ül âlem, Osmanlı'nın tanıtıcı vasfıdır. Osmanlı, nizam-ül âlemdi; yani âleme yön verendi. Âlemin, bütün dünyanın nizamını temin etmekle, Osmanlı kendisini vazifeli görüyordu. Nerede, hangi millet bir diğerine haksızlık etmişse, bu Osmanlı tarafından duyulduğu anda; Osmanlı derhal müdahale ederdi oraya. Haklının hakkını verdirene kadar savaş devam ederdi. Nizam-ül âlem olmak bu demektir. Âlemin nizamı, Osmanlı'dan sorulurdu. Yükselme devresi boyunca Osmanlı buydu.
Her geçen gün Allah'a biraz daha bağlanan, Kur'ân'ı bütün boyutlarıyla yaşayan, ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah'a teslim etmiş; akıncılar, yeniçeriler, Allah'ın askerleri, Allah'ın göklerdeki ordularıyla beraber savaş verirlerdi.
Öyleyse böyle bir dizaynda bu insanlar; nizama, âleme örnek olmuşlardır. Osmanlı, her gittiği yere adalet götürmüştür. Osmanlı, muhteşem bir Âdem-i Merkeziyet Sistemi'ni devreye sokmayı başarmıştır. Uç beylikleri, beylikler, beylerbeyliği bu Âdem-i Merkeziyet Sistemi'nin anahtarıdırlar. Haslar ve tımarlar, fethedilen ülkelerin bir nevi sahibi olmayı ifade ederdi.
O sahip olunan, Osmanlı ordusunun akıncılarıyla elde edilen yerler, onların müdafaası, akıncılara aitti. Ve oranın beyi, akıncıların başındaki kişiydi. Devlete vergisini verirdi; ama o yerin sahipliği ona aitti. Osmanlı adına o yeri işgal eden kumandan, o arazinin sahibi olarak fermanla sahipliğe ulaştırılırdı. Belli bir sayıda akıncı beslemekle görevliydi ve sefere çıktıkça yeni yerlerin tımarlara, haslara, zeametlere katılmasıyla Osmanlı memaliki devamlı büyüyor, adalet bütün dünyaya yayılıyordu.
Sevgili okuyucular, akıncı deyip de geçmeyin. En az üç lisan bilen muhteşem cengâverlerdi bu insanlar. Sadece Allah için yaşarlardı. Hayatlarını Allah'a vakfetmişlerdi. Öyleyse, padişahın bu insanlara ne kadar değer verdiği, bizi alâkadar ettiği için tarihimizin arasından çıkarttık ikinci Murat'ın Evrenos Bey'e gönderdiği mektubu. Orada bir beylerbeyine padişahın bir fermanı var. O fermanda Osmanlı'nın bütün ruhu anlatılmaktadır.
Osmanlı yalnız i'lây-ı kelimetullah için (Allah kelimesinin ilelebet devam etmesi için) fetih yapardı Ne zaman ki saraya Allah'ın mürşidlerinin yerine cinci hocalar girdi ve ilm-i nücumla, artık şeytanla ilişkiler kurulmaya başlandı. Osmanlı o noktadan itibaren duraklama devrine, daha sonra da gerileme devrine girdi.
Sevgili okuyucular, Osmanlı için bir korkunç dizayn söz konusu oluyor. Bu devirde Osmanlı, tarihî kişiliğini yitirmiştir ve "Nizam-ül Âlem" olmaktan, "Nizam-ül Cedide", yeni nizama geçmiştir Osmanlı. Ve İbrahim Paşa (bir devşirme Paşa'dır) hâlâ tarihçilerin bilinmeyen sebeplerle diye kapalı tuttuğu bir dizayn içersinde, bütün akıncıları birbirine katar düşmana kırdırmayı başarmıştır. Sevgili okuyucular her zaman bütün orduların içinde hainler bulunur.
Kısacası Allah'a ve onun mürşidlerine itaatleri sayesinde âleme nizam verir hale gelen Osmanlı, mürşidlerin yerini cinci hocaların almasıyla şeytanın adamlarının elinde günden güne eridi gitti.
Devamı var
tolga yıldıran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder