27 Nisan 2010 Salı

Allah'ın Zatını Dilemek

Allah'ın Zatını Dilemek (Tolga Yıldıran)
Sevgili kardeşlerimiz yine bir sohbetimizde sizlerle birlikte olmanın sevincini yaşıyor, hepinize mutluluklar diliyorum. Bundan tam 14 asır evvel o karanlık dönemde birbirlerine kan davalı olan sahabelerin üzerine adeta bir güneş doğdu. O hatemül enbiya olan, Allahû Tealâ’nın kâinatı onun yüzü suyu hürmetine yarattığı Peygamber Efendimiz (sav), bütün insanlar için hidayet güneşi oldu. O güzide sahabe başlangıç noktasında birbirlerine kan davalı iken, birbirlerine can düşmanı iken, Allah onların kalplerini birleştirdi ve onlar birbirlerine can dostu oldular. İşte Allahû Tealâ ali İmran suresinin 103. ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır.


3/Âli İmrân-103 “ Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.”


Allahû Tealâ sahabelerin üzerine bir nimet olmak üzere peygamber efendimiz(sav)’i göndermiş onlara hidayeti getirmiş onunla kardeşler olmuşlar. Peygamber efendimiz (sav) ve ona tabi olan sahabeler ne yaşadılarsa aynen bizler için farzdır. onlar nasıl mutlu oldularsa bizlere de bu mutluluk farzdır.


Hidayet günümüz din tatbikatına göre biraz kapalı kavramlarla anlatılmış olsa da kur’an a baktığımız zaman ortaya çıkıyor. Hidayet nedir? diye sorduğumuzda genelde alınan cevap aynıdır. “Hidayet doğru yoldur” denir. Sevgili kardeşlerim doğru yol herkes için farklı anlam taşımakta bir matematikçinin gözüyle bakıldığında bir doğru çizgi üzerinden milyarlarca doğru geçer. Öyleyse şuanda dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 7 milyar insan varsa kendi fikri ve düşüncüleri kendisi için doğru yoldur. Yani herkes kendi bildiği şekilde doğruyu yaşıyor. Buna da hidayet diyor. Yani “kurtulanlardanız” diyorlar. İşte sevgili kardeşlerim bu şeytanın bir oyunudur. Kur’an a göre Allah’a göre tek bir doğru yol vardır. Kur’anı kerimde hidayet kelimesi ulaşmak anlamında kullanılıyor. Ama nereye ulaşmak derseniz tek bir amaç Allaha ulaşmaktır. Bakara suresinin 120. ayetinde ve âli İmran 73. ayetlerinde Allahû Tealâ bundan bahsediyor.


Bakara 120 : ...inne hüdallahi hüvel hüda...
ALLAH’a ulaşmak varya işte o hidayettir

İnne: Muhakak ki şüphesiz ki,

hudâllâhi: ALLAH’a ulaşmak, ALLAH’a vasıl olmak,

huve: İşte o,

hudâ: Hidayettir.”

Ali İmran 73 : ...innel hüda hüdallah...
Muhakkaki hidayet ALLAH’a ulaşmaktır.

İnne: Muhakkak ki;

el hudâ: Hidayet,

hudallâhi: ALLAH’a hidayet olmaktır.”


Hidayeti şimdiye kadar doğru yol olarak bildik ama hangi yolun doğru olduğunu bilemedik. Detaya indiğimiz zaman hidayet Allaha ulaşmak olarak üzerimize farzdır. Bizler ise kur’anı kerim’den uzaklaşmış, dantelli kılıflarına koyup duvara astığımız, öpüp başımıza koyduğumuz, bazen de cenazemiz olduğu zaman açıp yasin okuduğumuz bir kitap haline geldi. Sevgili kardeşlerim şeytan kur’anı değiştiremeyeceği biliyor. Bu sebepten insanları kur’andan uzaklaştırarak hedefini yerine getirmeye çalışıyor. Dinimizi indirgeye indirgeye sadece kur’anı Arapça okunuşuna islamı da 5 şarta indirgemiş, dinimizi eksikliklerle dolu yaşanmaz hale getirmiştir.


Allahû Tealâ bütün insanlar için tek bir muradı vardır. Bu muradı ilahi insanların sadece ama sadece mutlu ve huzurlu olabilmesi bunu da tek bir şarta bağlamıştır. Tek bir şart oda sadece bir tek dilektir. Bu dilek size anlattığım şekilde hidayeti dilemek yani Allaha ulaşmayı dilemektir. Bu dileyin sahibi olmak Allah için yeterlidir. Kâfidir. Yunus Emre’nin de şiirinde söylediği gibi:


Dervişlik bir tek dilektir
Bilene düğün dernektir.


Öyleyse bütün insanlar için Allahû Tealâ’nın olmazsa olmaz şartı olan bu dilek kur’anı kerimin en büyük farzlarında biridir. Nasıl mı? Çünkü Allahû Tealâ bizleri çok seviyor. O kadar çok seviyor ki bunu idrak edebilmemiz mümkün değildir. Bizlerin mutlu ve huzura ulaşması hem bu dünyada hem de ahiret hayatımızın en üst zirvesinde olmamızı murad etmiştir. Bunu sadece bir tek dileğe başlamıştır. Allahû Tealâ bütün insanlar için tek bir şeriatı tek kanunu vardır. Bunu ise şura suresinin13. ayeti kerimesinde anlatıyor.


ŞURA-13 Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (ALLAH’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. ALLAH, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).


Öyleyse bu ayete göre dünya üzerindeki bütün insanlar için geçerli tek bir şey vardır. Önce Allah insanlardan seçer, “seçtiklerinden kim Allaha yönelirse onu kendisine ulaştırır.” Diyor. Nasıl mı ulaştıracak? işte o manevi bir olaydır. Bizler et kemikten oluşan fizik vücudumuzla 19 hastalıklarla yaratılan nefsimizle ve Allah’ın bizlere üfürdüğü ruh ile birlikte 3 vücuttan yaratıldık. Allah’a ulaşacak olan ne fizik vücudumuzdur, nede nefsimizdir. Allaha ulaşacak olan sadece ondan bize gelen onun üfürdüğü ruhtur. Bu sebepten Allah emanet olarak verdiği ruhu kendisine tekrar istiyor. Ve buna da hidayet diyor. Hatırlayın bakalım Peygamber Efendimiz (SAV)’in miraca çıktığı geceyi. Cebrail (as) ile birlikte indi ilahiye kadar yükseldi. sidretül münteha önüne geldiğinde Cebrail (as) ne demişti. “ben buradan öteye geçemem, sadece sen gidebilirsin “ demiştir. İşte sevgili kardeşlerim ne meleklerde, ne cinlerde, nede hiç bir mahlûkatta olmayan sadece insanda olan Allah’ın üfürdüğü ruhtur. Bu sebepten insan en şerefli mahlûktur. Âdem (as)’a üfürülen ruh sebebiyle ona secde edebilmesi emri gelmiştir. Ruh, Allah’ın insanda olan temsilcidir. O sadece bizlere güzelliği sevmeyi ve mutluluğu emreder. ruhun tek amacı vardır, oda geldiği rabbimin zatındır. Yatılan nefsimiz ise onun tam zıttı hüviyette kötülüğü emreden Allahû Tealâ’nın yap dediğini yapmayıp, yapma dediğini yapan bir özellikle yaratılmıştır. Yusuf suresi 53. ayeti kerimesinde nefsten bahsediliyor.

12/ Yusuf- 53 - Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç.


Öyleyse nefs sadece kötülükleri emrediyor. Ama Allah’ın tecelli ettiği nefsler müstesna ise Allah bunu sadece bizim tek bir dileğimize bağlamıştır. Bu dilek Allahın zatını dilemektir.
Saidi nursi Hz bir şiirinde söyle söylemektedir.


Faniyim fani olanı istemem...

Acizim aciz olanı istemem....

Ruhumu rahmana teslim eyledim
gayr ihsan istemem...

Bir Allah dostu olan Saidi Nursi Hz rahmana teslim ettiği ruhundan bahsediyor. Bu dileğin sahibi olunca, dünya hayatında iken Allah onun ruhunu kendisine ulaştırdı. Bu sebepten evliya dediğimiz insanlara eren, ermiş demişler bir yere erdikleri için bu ismi almışlar eren olmuş ermiş olmuşlardır. Bütün insanlar için bir kurtuluş reçetesi olan bu dilek şeytanın bize unutturduğu en büyük başarısıdır. İnsanlar üzerinde elde ettiği bu başarı onu hedefine götürüyor. Şeytanın hedefi onunla birlikte herkesin cehenneme gitmesidir. Araf suresinin 16 ve 17 ayetlerinde Allah şöyle buyuruyor.

Araf- 16 (İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
Araf 17 Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

Görülüyor ki şeytan hedefini çok açık bir şekilde beyan etmiştir. kıyamete kadar bu hedefini yerine getirmek için çalışıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum ayete bakın, şeytan nerede oturuyor? Sıratı mustakim üzerinde oturuyor. Nedir bu sıratı müstakim? Bütün namazlarımızda okuduğumuz fatihada
“İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).”
Bizi, sıratı mustakîm'e hidayet et (ulaştır).

Sırat yok demek, müstakim ise istikamet üzere olan demektir. Şeytan istikamet üzere olan yolda oturuyor. Allahu teala sıratı mustakimin nereye yönlendirilmiş olduğu hicr suresinin 41. ayeti kerimesinde açıklamıştır.


Hicr 41 Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu Sıratı Mustakîmin, ana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

Sevgili kardeşlerim Allah teala sadece takva sahiplerinin cennetle müjdelendiğini, sadece takva sahiplerine dostum dediğini sakın unutmayın. Önemli olan sizlerin takva olabilmenizdir. işte size yine ayetlerle takva sahibi olanları özelliğinden bahsetmek istiyorum.


Leyl 17 Çok takva sahibi olan ise ondan (narı telazzadan) uzaklaştırılacak.
Leyl 18 O ki (en üst seviyede takva sahibi olan), malını verir, temizlenir.
Leyl 19 Ve (takva sahiplerinin), bir kimseye (malını vermesi), O'nun (Allah'ın) katında, “bir ni'met karşılığı olsun” diye değildir.
Leyl 20 O sadece, Yüce Rabbinin Vechi'ni (Zat'ını) ibtiga etti (diledi).


Öyleyse allahu tealanın takva sahibi dediği insanlar gibi olmalı Allahın zatını dilemeli onun ermiş evliyaları gibi olmamız kuranı kerimin olmazsa olmaz şartıdır. Bir sonraki sohbetimizde tekrar görüşmek üzere hepinizin takva sahibi olmanız dileklerimizle hepinize mutluluklar diliyorum.
Allah razı olsun
Tolga Yıldıran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder