MUTLU MUSUNUZ? (Tolga Yıldıran)
Sevgili kardeşlerim rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki Allah'ın bir zikir sohbetinde yine birlikteyiz. Allahû Tealâ: insanlar, cinler, melekler ve daha başka yarattığı bütün mahlûkatlar içinde insanı diğerlerinden üstün olarak yaratmıştır. Çünkü Allahû Tealâ hiçbir mahlûkatına vermediği kendi ruhundan insana üfürmüştür. Bu sebepten insan, eşrefi mahlûkattır. Yani, yaratılanların içinde en şerefli olandır. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır. Peki, Allahû Tealâ neden sadece insana ruhundan vermiş? Sorumluluk taşıyan mahlûklar için konuşursak, bildiğimiz kadarıyla cinler ve insanlar vardır. Cinler: fizik vücut, nefs, irade ve akıldan münezzehtir. İnsanlar ise, fizik vücut, nefs, ruh, irade ve akıl olarak yaratılmışlardır. İnsanların cinlerden farklı oluşu Allahû Tealâ’nın insanlara üfürdüğü ruh sebebiyledir. Ruh bir yaratık değildir. bizati Allahû Tealâ’ya ait olan bir mahlûkattır. Bedenimiz nefsimiz hepsi yaratılmıştır. Ama ruh üfürülmüştür.
32/ SECDE-9: sümme sevvâhü ve nefeha fiyhi min rûhihî ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsâre vel'ef'ideh, kaliylen mâ teşkürûn.Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Allahû Tealâ Adem (as)’ı yarattıktan sonra bütün meleklere ve bütün cinlere bir emir vermiştir. Bu emir Adem’e secde emridir.
15/ HİCR-29: feizâ sevveytühü ve nefahtü fiyhi min rûhiy feka'û lehü sâcidiyn.Onu nefsle dizayn edip ve Ruhumdan O'na üfürdüğüm zaman ona secde edin.
Allahû Tealâ önce insanı şekillenmiş bir çamurdan yaratıyor ve onun içine nefs vücudu dizayn ediyor. İnsana ruhundan üfürdüğü zaman, insan en üstün mahlûk durumuna geliyor. Ve bütün meleklere ve cinlere secde emrini veriyor. İnsanı üstün kılan fizik vücudu veya nefsi değil ruhudur. Çünkü ruh, ahsen olarak yaratılmıştır. Şeytan ise “ben secde etmem” diyerek asi olmuştur.
7 / A'RAF - 12 : Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.
Aslında şeytan secde etmeme sebebini fizik olarak göstermiştir. bir şekilde secde etmeyecekti. Aslında secde emri Allahû Tealâ’nın Adem (as) a üfürüldüğü ruh sebebiyledir. Ama şeytan fizik vücudunu öne sürerek secde etmedi.
38 / SAD - 72Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
Öyleyse, insana secde edilmesi gerçeği bu sebeptendir. Sadece insana verilen ruh bir emanet hüviyetindedir.
33/ AHZAB-72: innâ aradnel'emânete alessemâvâti vel'ardı velcibâli fe'ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal'insân, innehü kâne zalûmen cehûlâ.Muhakkak ki biz, emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o zalim ve cahildir.
Sevgili kardeşlerim şeytan ve ahalisinde bir benzerlik var. İnsanlar sadece dış görünüşe bakarak değer verirler. Şeytan da öyle başlangıçta yapmadı mı? Allahû Tealâ âdeme secde edin dediğinde şeytan ne dedi “hayır, ben secde etmem. O’nu çamurdan yarattın. Beni ise ateşten” dedi. Aslında Allahû Tealânın secde emrini vermesindeki amacı içinde ruh vücuttu. Ama şeytan dış görünüşe baktı ve isyan etti. Günümüz insanlarda şeytan gibi dış görünüşe bakarak değerlendirme yaparlar ve her seferinde mutsuz olurlar. İnsanların dış görünüşüne değil, kalbine bakmak lazımdır. Kalbi temizlik önemlidir. Allaha yönelmiş bir kalbi olan kişi önemlidir. Bu tür insanları bulmak, Allah’ın dostu olmuş insanları bulmak önemlidir. Allahû Teala “bana ulaşanın yoluna tabi ol. Onlarla birlikte olun. Onlara tabi olun. Her daim onların yanında olun.” emrini vermektedir. Ya şeytan, işte o yine devrede. Nerede Allah’tan uzak bir insan var, onu çekici gösterir. Bütün insanları onun etrafında toplar. Böylelikle şeytan yine başarıya hızlı adımlarla ilerlemeye devam eder. Aklıma Nasrettin hocanın bilindik bir hikâyesi geldi. Beklide hepiniz bilirsiniz ama yinede sizlere anlatayım. Nasrettin Hoca’yı bir şölene, ziyafete çağırmışlar. Hoca günlük kıyafeti ile gitmiş. Kendisiyle pek ilgilenen olmamış. Hemen evine gidip, en yeni ve gösterişli elbiselerini, üzerine de kürkünü giymiş. Davet edildiği ziyafet konağına tekrar gelmiş. Daha kendisini kapıda görür görmez, büyük bir hürmet göstermişler. Yukarıya çıkarıp salonda başköşeye oturtmuşlar. En iyi yemekleri evvelâ ona ikram etmişler. Hoca her ikram edilen şey önüne konduğunda, kürkünü yakasından özenle tutup, “ye kürküm ye bu ikramlar sanadır. Demiştir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim işi aslını belki sizler çok daha iyi biliyorsunuz ama insanlar maalesef yanlış arkadaşın peşinden cehenneme gittiklerinin farkında değiller. Onları uyarmak onları mutluluğun nerde ve nasıl oluğunu anlatmak bizim boynumuzun borcudur. Sadece bir tek dilekle bile kurtulmak mümkünken insanlar neden dilemezler. Ya da işin ciddiyetinin farkına varamıyorlar. Bize düşen ise bu dileğin samimi bir şekilde kalben dilemelerinin ne kadar önemli olduğunu onlara bildirmek olacaktır. Bizden onlara her seferinde sevgi ulaştığında Allaha ulaşmayı dilemese bile şöyle düşünecektir.“ben ona inanmadım. Hatta karşı geldim. ama o beni çok güzel bir şekilde karşılıyor ve bana olan sevgisi azalmıyor. bana karşı hala sevgi dolu.” O insan Bu düşüncenin sahibi olduğu andan itibaren artık kulağına kar suyu kaçmıştır. Tekrar geldiğinde soracaktır. “Nedir bu Allaha ulaşmayı dilemek” dediğinde artık dilemesi yakındır. Sevgili kardeşlerim dilediği takdirde zaten Allahû Tealâ onu garantisi altına alıyor artık ne yaparsanız yapın Allah onu mutlaka kendisine ulaştıracaktır. Bize düşen Allaha ulaşmayı dilemeleri bunun samimiyetini bütün insanlara idrak edebilmelerini sağlayabilmektir. Allahû Tealâ yunus suresinin 7. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor
10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).Muhakkak ki; onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar ayetlerimizden gâfil olanlardır.
Allahû Tealâ kendisine ulaşmaktan bahsediyor. Bu ölünce değil yaşarken emanet olan ruhun teslimidir. Yunus emre hazretleri bir dörtlüğünde söyle söylemektedir.
Bir şehre vardım ki adı denilmez
Bir bahre daldım ki haddi bulunmaz
Mürde-dil oluben geri dönülmez
Ölmezden önce öldüm elhamdülillah
Peygamber efendimiz (sav)’de öyle söylemiyor muydu? “ölmeden önce ölünüz” diye. Bu emri bütün sahabe yerine getirmiştir. Hepsi Allaha ulaşmayı dilemiş. Allaha yönelmişlerdir.
39/ZUMER-17:Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Sahabe, tagutun (insan ve cin şeytanların) kulu iken, Allah’a ulaşmayı dilemişler ve tagutun kulu olmaktan kurtulup, Allah’ın kulu olmuşlardır. Onlara hem cennet müjdesi hem de dünya müjdesi vardır. Öyleyse, Allaha ulaşmayı dilemedikçe kurtulmaları garanti değildir. Neyi bekliyorsunuz ki, hadi hemen dileyin, bir an önce Allah’ın vaad ettiği o mutluluğa ulaşın. Sevgili kardeşlerim Bir söz vardır ya, “Allah’ı bulan neyi kaybetmiş ki, Allah’ı kaybeden neyi bulmuş ki” işte bu söz aslında her şeyi açıklıyor. Hedefimiz Allah olmalı. Ulaşacağımız yerde, varacağımız yerde tek Allah olmalıdır. O zaman mutluluğu yakalayacağınız garantidir.
Sevgili kardeşlerim sohbetimizin başında Nasrettin hoca ile başladık yine hoca ile devam edelim mi? Hadi size bir fırka daha anlatayım. Bir gün Nasrettin hoca anahtarını kaybetmiş, sokakta arıyor. Ama bulamıyor. Onun bu telaşlı halini gören ahali sorarlar bizim hocaya, “hoca ne arıyorsun.” Nasrettin hoca, “anahtarımı kaybettim onu arıyorum” der. Sorarlar, “nerede kaybettin.” Nasrettin hoca “ahırda kaybettim” der. “Eee hoca, madem ki ahırda kaybettin niye bu sokakta arıyorsun anahtarını?” Hoca “ama orası karanlık” der.Sevgili kardeşlerim insanlar da Nasrettin hoca gibi kaybettiği mutluluğu yanlış yerde arıyor bu sebepten bulamıyor. Sürekli mutsuz ve huzursuz bir hayatı sürdürüyorlar. Dünya hayatında aradıkları mutluluk dünyada değil, Allah ile beraber olmakla, Allaha ulaşmayı dilemekle başlamaktadır.
Allahû Tealâ bütün insanlardan mutlu olmasını istiyor. Bunu hepimiz biliyoruz. İnsanlar ne istiyor? Onlarda mutlu olmak istiyor. O zaman her iki taraf da mutlu olmak istiyorsa, neden insan mutluluğa ulaşılamıyor? Yine şeytan, yine tuzakları ortaya çıkıyor. İnsanların bu dünya hayatının hiç bitmeyecekmiş gibi yaşamalarını sağlıyor. Sonrasını hesaplamalarına bile izin vermiyor. Allahû teala ankebut suresinin 64. Ayeti kerimesinde şöyle söylüyor
Ankebut – 64 : Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).Ve bu dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ahiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.
Allahû Tealâ ayeti kerimede geçen son cümle aslında her şeyi açıklıyor diyor ki “keşke bilselerdi” Öyleyse insanların rabbini bilmediği kesindir. Yaratılan nefs, Allahın yap dediğini yapmayan, yapma dediğini ise yapan bir özellikle yaratılmıştır. Bu sebepten Allahû Tealâ “keşke bilselerdi” diyor.
Sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ insanların mutlu olabilmesi için her şeyi yapmıştır bizlere o kadar çok imkanlar sunmuştur ki, bütün kapılar bizlerin mutlu olabilmesi için açılıyor. En üst boyutta mutluluk birlik ve beraberliğin oluşmasıyla gerçekleşecektir. Ancak o şekilde insanlar mutluluğa ulaşabilecektir. Günümüz din tatbikatından Allahın emirleri çıkartılmış, Farklı farklı dinler, farklı mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunu anlamak çok zor değil şeytan bu şekilde işini çok kolay hale getirmiştir. Önce dinlere bölmüş sonra dinler içinde fırkalara bölmüş sonrada herkesin kurtulacağı hissini vermiştir. Aslında Allahû Tealâ’nın tek fırka dediği Allaha ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek toplum olmak birlik ve beraberliği yaşamak o kadar da zor olmasa gerek. Sadece bir tek dilek, Allaha ulaşmayı dilemek o tek fırkanın içine girmek için yeterli olmaktadır. Allahû Tealâ mutlaka bunun garantisini vermiştir. Gelmiş geçmiş bütün Peygamberler ve evliyalar olmak üzere Allahın bütün dostları bu mesajı insanlara vermiştir. Sözlerimi yunus ermenin bir dörtlüğüyle bağlamak istiyorum.
Gelin tanış olalım
İşin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
Sevgili kardeşlerim rabbimize sonsuz hamd ve şükrediyor hepinize en üst boyutta mutluluklar diliyorum
ALLAH RAZI OLSUN
Tolga YILDIRAN
hanifdini
3 Ekim 2010 Pazar
İNSANIN YARATILIŞI
Sevgili kardeşlerim Allahın katında en çok sevilen mahlukların en başında insan gelir. Biz insanlar kendimizi ne kadar iyi tanırsak Allahû Tealâ nın bizi nasıl yarattığını ne kadar iyi bilirsek o kadar Allah’a yakın oluruz. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde şöyle söylüyor
“men Arefe Nefsehu Fekad Arefe Rabbehu” nefsini bilen rabbini bilir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim kendimizi tanımakla başlayalım Allahû Tealâ insanları yaratmadan önce melekler ve cinler vardı. Hatta kâinat yarata olan her şey insanlardan önce yaratılmıştır. Allahû Tealâ insanı yaratmadan önce yaratıkları bütün mahlûkatı yaratacağı insan için hazırlamış hepsini insanın emrine vermiştir. Allahû Tealâ bakara suresinin 29 ayeti kerimesinde söyle buyuruyor.
Bakara 29 -Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).O (Allah) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve o, Alîm'dir (herşeyi en iyi bilendir).
Sadece yeryüzünde olanları bizim için değil yarattığı bütün mahlukatları, bütün kainatı insan için yaratmıştır. Casiye suresinin 13. ayeti kerimesinde ise Allahû Tealâ söyle buyuruyor.
Casiye 13- Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ meleklere bir insan yaratacağını, eşrefi mahlukat olacağını bakara suresinin 30. ayeti kerimesinde söyle söylüyor.
Bakara 30- Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.
Allahû Tealâ âdem (as)’ı yaratacağını onun ve ondan olanları yeryüzünün halifesi olacağını, yarattıklarımın en şereflisi olacağını bildirmiştir. Âdem (as)’ı yaratırken Allahû Tealâ ilk olarak fizik bedenini yaratıyor.
Hicr 26- Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Bu fizik bedenimiz et ve kemikten oluşuyor aklın kumandasında çalışan insanın bir nevi kalıbıdır. Sadece fizik olarak mı yaratıldık? Hayır. Allahû Tealâ yarattığı bu bedenle birlikte enerji bedenden yaratılan kalbinde 19 afet olan yani hastalıklarla yaratılan nefsi sevva ediyor. Allahû Tealâ şems suresinin 7. ayeti kerimesinde söyle söylüyor.
Şems 7 - Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
Öyleyse nefs vücudumuz 7 kademede temizlenmesi, teskiye olması ve tasfiye alması gereken nefsi, dizayn etmiştir. Bittimi? Hayır. Allahû Tealâ birde katından bizlere ruh üfürüyor.
32/ SECDE-9: sümme sevvâhü ve nefeha fiyhi min rûhihî ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsâre vel'ef'ideh, kaliylen mâ teşkürûn.Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Sevgili kardeşlerim yeryüzünde 3 bedenle yaratılan tek varlık insandır. Allah tarafından en şerefli mahlûk olarak yaratılmıştır. İnsanın dışında her şeyi insan için yaratmıştır çünkü insanı üstün kılan faktörlerden bir tanesi de 3 vücuda sahip tek mahluk olmasıdır. Ve akıl vermiş onu irade ile güçlendirmiştir. Öyleyse insanın nelere sahip olduğunu tekrar gözden geçirelim ilk olarak et ve kemikten oluşan bu dünya alemine ait olan sadece bir kalıp olan fizik bedenimiz. İkincisi kalbinde 19 afetle, hastalıkla sevva edilen nefs vücudumuz. Üçüncü vücudumuz ise Allah’ın katında bize üfürdüğü 19 hasletle, güzellikler içeren ruh vücudumuzdur. Allahû Tealâ insanı 3 bedenden yaratmış sonra insana akıl ve irade vermiştir. Peki, sonra ne oldu İşte sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ Adem (as)’ı yarattıktan sonra bütün meleklere ve bütün cinlere bir emir vermiştir. Bu emir Adem’e secde emridir. İnsana ruhundan üfürdüğü zaman, insan en üstün mahlûk durumuna geliyor. Ve bütün meleklere ve cinlere secde emrini veriyor.
7/A'RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)'a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı
Sonra bütün cinler ve butun melekler secde ediyor ama cinlerden adı iblis olan bir cin secde etmekten imtina ediyor. Allahu teala soruyor?
7 / A'RAF - 12 : Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.
Sevgili kardeşlerim bütün melekler ve bütün cinler secde ederken cin taifesinden olan iblis secde etmemiş, Allaha asi olmuştur. Secde edilen tek makam Allahû Tealâ dır. Ama Allah ademe secde edin deyince iblis, bu olayı benimsememiş yeryüzün halifesi neden bir insan eğer halife olacak eşrefi mahlukat olacak birisi varsa o ben olmalıyım diyerek asi olmuştur. Ama Allahû Tealâ secde emrini vermesindeki maksat ne fizik vücudu ne nefsi nede başka bir şeydir. sadece insana Allahın zatından üfürdüğü ruh sebebiyle secde emrini vermiştir. Ama iblis ne diyor. Bir bahane uydurarak onu çamurdan beni ateşten yarattın diyerek secde etmeme sebebini fizik olarak göstermiştir. Bir şekilde secde etmeyecekti. Ve fizik vucudu bahane gösterdi.
38 / SAD - 72Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
Allahû Tealâ bu ayeti kerimede açıkça söylemiş ki ona ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal secdeye kapanın. Öyleyse, insana secde edilmesi gerçeği bu sebeptendir. Allahû Tealâ ruhu sadece insana vermiştir insanı eşrefi mahlûkat yapan ruha ise emanet demiştir.
33/ AHZAB-72: innâ aradnel'emânete alessemâvâti vel'ardı velcibâli fe'ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal'insân, innehü kâne zalûmen cehûlâ.Muhakkak ki biz, emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o zalim ve cahildir.
Sevgili kardeşlerim iblisin secde etmemesinden sonra katından kovuluyor. Araf suresinde söyle geçiyor.
7 / A'RAF - 13Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.
7 / A'RAF - 14Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
7 / A'RAF - 15Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.
7 / A'RAF - 16Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7 / A'RAF - 17Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
7 / A'RAF - 18Kâlehruc minhâ mez'ûmen medhûrâ(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
(Allahû Tealâ): “Kınanmış (hor görülmüş) ve kovulmuş olarak oradan çık!” dedi. “Elbette onlardan kim sana tâbî olursa, mutlaka sizin hepinizden cehennemi (tamamen) dolduracağım.”
Sevgili kardeşlerim ayetlerde geçtiği gibi insanın yaratılması böyle başlamış insanoğlu bir düşman kazanmıştır. Allahû Tealâ bütün melekleri ve cinleri ve yarattığı bütün mahlûkatları insan için yaratmıştır. İnsanı yarattıktan sonra artık yaratmamış bundan sonra sadece üreme olmuştur. Yaratılan âdem (as) cennette iken Allahû Tealâ ona “şeytana uyma o seni kandırmasın artık o senin düşmanındır” demiştir. Bakara süresinde söyle geçiyor.
2 / BAKARA - 35Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne).
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”
2 / BAKARA - 36Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Fakat şeytan, ikisinin (ayağını) oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde oldukları şeyden (ni'metten) çıkardı.Ve: “Birbirinize düşman olarak (dünyaya) inin. Sizin için (belli) bir zamana kadar yeryüzünde oturma ve faydalanma (geçimini temin etme) vardır.” dedik.
2 / BAKARA - 37Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).
2 / BAKARA - 38Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim yeryüzüne inen Adem (as) ve şeytan artık bir düşmandır. Şeytanın vaadi adem (as) dan olan bütün herkesi kendisinin cehenneme gideceği garantisini aldığı gibi insanları da götürmek olmuştur.Sorumluluk sahibi olarak yaratılan mahlukatlar arasında sadece cinler ve insanlar vardır. Bunun sebebi ise yaratılan her şey külli irade ile yaratılırken Allahû Tealâ insanlara ve cinlere serbest irade vermiştir. Bu günümüze kadar geçen zaman diliminde birçok insan şeytana arkadaş olmuş, cehennemi hak etmiştir. bir kısım insanlar ise şeytanın elinden kurtulup Allaha yönelmiş ve Allahın kulu olmuşlardır. Bu kendi iradeleri ile yaptıkları bir seçimdir. Peki, bizim seçimimiz nasıl olmalı? Bundan 1400 yıl evvel bütün sahabeler de nasıl şeytandan kurtulup Allaha kul oldularsa, bizim içinde zor değildir. Allahû Tealâ zümer suresinin17. ayeti kerimesinde sahabenin nasıl şeytandan kurtulduğunu buyurmaktadır.
39 / ZUMER - 17Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Sevgili kardeşlerim peki ya bu dönemde yaşayanlar için konuşacak olursak, kıyamete kadar ömrü olan, bu zamana kadar tecrübe sahibi olan, çok zeki olan bu şeytandan nasıl kurtuluruz. işte cevabı çok basit ve çok kolaydır. Sadece bir tek dilekle Allahû Tealâ himayesi altına alıyor. Ve bizimle şeytan arasını kesiyor. Nasıl mı? Sadece bir tek dilek sizi anlattığımız Allahın zatında bizlere üfürülen ruh vardı ya, işte o ruh bizlerde bir emanettir. Ve bu emanetin tekrar Allaha ulaştırmayı dilediğiniz andan itibaren Allahû Tealâ sizi himayesi altına alıyor. İşte bir dilekle başlayan kurtuluş ve Allahû Tealâ nın garantisi bu kadar kolaydır. İşte Allahû Tealâ buna hidayet diyor. Bakara suresinin 120. ayetinde ve Ali İmran suresinin 73. ayetlerinde söyle söylüyor.
Bakara 120 : ...inne hüdallahi hüvel hüda...
ALLAH’a ulaşmak varya işte o hidayettir
İnne: Muhakak ki şüphesiz ki,
hudâllâhi: ALLAH’a ulaşmak, ALLAH’a vasıl olmak,
huve: İşte o,
hudâ: Hidayettir.”
Ali İmran 73 : ...innel hüda hüdallah...
Muhakkaki hidayet ALLAH’a ulaşmaktır.
İnne: Muhakkak ki;
el hudâ: Hidayet,
hudallâhi: ALLAH’a hidayet olmaktır.”
Hidayeti şimdiye kadar doğru yol olarak bildik ama hangi yolun doğru olduğunu bilemedik. Sevgili kardeşlerim matematik bilenler çok iyi bilir ki bir doğru yol üzerinden milyarlarca yok geçer. Peki, hidayete doğru yol diyoruz. Dünya üzerinde yaklaşık olarak 7 milyar insan var ve herkesin kendisine göre doğru yolu vardır. Peki hangisi Allahın bize söylediği doğrudur. Onu da Allahû Tealâ açıklamıştır. Hidayet Allaha ulamayı dilemektir. Ve bu üzerimize farzdır.Allahû Tealâ bizleri yaratmasındaki tek gaye şeytandan kaçınıp yani şeytanın kulu olmayıp Allaha kul olmaktır. Bunu zariyat suresinin 56. ayeti kerimsinde açıklıyor.
51 / ZARİYAT - 56Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
Sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ böyle söylerken günümüz din tatbikatında bu ayeti kerime yine yanlış anlaşılmıştır. bana kul olsunlar değil bana ibadet yapsınlar diye meallendiriliyor. bu da insanı bambaşka yerlere yönlendiriyor. Bu da şeytanın bizler için hazırladığı bir tuzaktır. Sadece ibadet yapan insanların kurtulamayacağı kesindir. Bu sebepten peygamber efendimiz (sav) hadislerinde “hiç kimse kendi ameli ile cennete giremez” derken “niyet amelden üstün” derken nasıl olurda insanlar ibadetle kurtulacağını düşünebilir. Sadece Allaha kul olmakla kurtuluş mümkündür. Zümer suresinin17. ayeti kerimesini hatırlayın ne diyordu “şeytana kul olmaktan kurtulup Allaha yöneldiler Allahın kulu oldular.” Birbirine bağlantılı olan bütün ayetler tek bir amaca dayalıdır. Allahın muradı, bizlerin şeytana kul olmayıp kendisine ulaşmamızı, o sebeple sadece mutlu olacağımızı bildirmektedir. Sevgili kardeşlerim bizler fatiha suresini sürekli okuruz. Ne deriz?
1 / FATİHA - 6İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).
Bizler sıratı müstakimi istiyoruz ama “nedir bu sıratı mustakim” diyen yok. Sevgili kardeşlerim kelime anlamı olarak sırat yok demek, mustakim ise istikamet üzere olmak demektir. Öyleyse biz günde defalarca okuduğumuz fatiha suresinde istikamet üzere olan yolu istiyoruz ama, bu yol nereye gidiyor. Nereye ulaştırıyor. Allahû Tealâ sıratı mustakim için söyle buyuruyor.
15 / HİCR - 41Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim demek ki Sıratı mustakim olan yolun sonunda Allah var. Yani sıratı mustakim Allaha ulaştıran, yolun adıdır. Bizler “yarabbi bizi sıratı mustakime ulaştır” derken, yolun sonunda olan Allaha ulaşmayı diliyoruz. Yalnız bu talebimiz yani Allaha ulaşma talebi kalbimizde varsa kurtuluş garantidir. Ama kalpte yoksa, sadece dilde biliniyor söylüyorsa, maalesef şeytanın elinden kurtulamayız. çünkü Allahû Tealâ kılık kıyafete, yaptığımıza falan bakmıyor. sadece kalbe bakıyor. Kalp ne söylüyor. Allahû Tealâ onu kabul görüyor.
6 / EN'AM - 153Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o takdirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Unutmayın sevgili kardeşlerim şeytandan kurtulmanın tek yolu sıratı mustakim üzerinden olmaktır. Bununda tek çaresi bir tek dileğin sahibi olmak Allaha ulaşmayı dilemektir. Hani şeytan ne diyordu tekrar hatırlayalım.
7 / A'RAF - 16Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7 / A'RAF - 17Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Yolun başında şeytan bekliyor kimseyi yola bırakmıyor. Bunu nasıl başarıyor Allaha ulaşmayı dilemelerine engel olmakla, bu sebepten günümüz İslam tatbikatından hidayet doğru yol diye kapalı bir kavram olarak kalmıştır. Hidayetin Allaha ulaşmayı dilemekle başladığını şeytan insanlara unutturmuş bu sebeple de birçok kişiyi sıratı mustakim üzerine bırakmamıştır.Sevgili kardeşlerim öyleyse insanın kedisini tanıması, Allaha yaklaşmasına sebep verir. Günümüzde insanlar kendini nasıl tanıyor? Çoğunluğu ifade eden görüşe göre insan bir bedenden ve bu bedende yaşayan bir ruh var ve onunda ne olacağı meçhul bir bilgiyle kalmıştır. Gördük ki insan bir et ve kemikten oluşan zahiri âleme ait olan fizik bedenden yaratılmış, enerjiden oluşan hastalıklarla yaratılan berzah âlemine ait olan nefsimiz sevva edilmiş ve Allahın zatından üfürülen Allahın bütün emirlerini yapan yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellikle taşıyan ruh üfürülmüştür. Yeryüzünde tek mahlûk olan insan 3 bedenden yaratılmıştır. Kâinat üzerinde hiçbir mahlûkta olmayan ruh sebebiyle insan eşrefi mahlûkat olmuş yeryüzüne halife kılınmıştır. Öyleyse herkes kendisini böyle bilmelidir. Peygamber efendimizin (sav) hadisinde söylediği gibi “kendini bilen Allah’ı bilir” derken emanet olarak verilen ruhun kendisinde bir emanet olduğunu bilecek ve bu dünya hayatını yaşarken emaneti sahibine ulaştırmayı dileyecektir. İşte bu hidayete ulaşabilmenin tek yoludur.
ALLAH RAZI OLSUN
tolga yıldıran
“men Arefe Nefsehu Fekad Arefe Rabbehu” nefsini bilen rabbini bilir.
Öyleyse sevgili kardeşlerim kendimizi tanımakla başlayalım Allahû Tealâ insanları yaratmadan önce melekler ve cinler vardı. Hatta kâinat yarata olan her şey insanlardan önce yaratılmıştır. Allahû Tealâ insanı yaratmadan önce yaratıkları bütün mahlûkatı yaratacağı insan için hazırlamış hepsini insanın emrine vermiştir. Allahû Tealâ bakara suresinin 29 ayeti kerimesinde söyle buyuruyor.
Bakara 29 -Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun).O (Allah) ki, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yarattı. Sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. Ve o, Alîm'dir (herşeyi en iyi bilendir).
Sadece yeryüzünde olanları bizim için değil yarattığı bütün mahlukatları, bütün kainatı insan için yaratmıştır. Casiye suresinin 13. ayeti kerimesinde ise Allahû Tealâ söyle buyuruyor.
Casiye 13- Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ meleklere bir insan yaratacağını, eşrefi mahlukat olacağını bakara suresinin 30. ayeti kerimesinde söyle söylüyor.
Bakara 30- Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeh(halîfeten), kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâ(dimâe), ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek(leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn(tâ’lemûne).Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.
Allahû Tealâ âdem (as)’ı yaratacağını onun ve ondan olanları yeryüzünün halifesi olacağını, yarattıklarımın en şereflisi olacağını bildirmiştir. Âdem (as)’ı yaratırken Allahû Tealâ ilk olarak fizik bedenini yaratıyor.
Hicr 26- Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Bu fizik bedenimiz et ve kemikten oluşuyor aklın kumandasında çalışan insanın bir nevi kalıbıdır. Sadece fizik olarak mı yaratıldık? Hayır. Allahû Tealâ yarattığı bu bedenle birlikte enerji bedenden yaratılan kalbinde 19 afet olan yani hastalıklarla yaratılan nefsi sevva ediyor. Allahû Tealâ şems suresinin 7. ayeti kerimesinde söyle söylüyor.
Şems 7 - Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
Öyleyse nefs vücudumuz 7 kademede temizlenmesi, teskiye olması ve tasfiye alması gereken nefsi, dizayn etmiştir. Bittimi? Hayır. Allahû Tealâ birde katından bizlere ruh üfürüyor.
32/ SECDE-9: sümme sevvâhü ve nefeha fiyhi min rûhihî ve ce'ale lekümüssem'a vel'ebsâre vel'ef'ideh, kaliylen mâ teşkürûn.Sonra (Allah) onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun ruhunun kalbine) sem'i (kalbin işitme hassası) basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Sevgili kardeşlerim yeryüzünde 3 bedenle yaratılan tek varlık insandır. Allah tarafından en şerefli mahlûk olarak yaratılmıştır. İnsanın dışında her şeyi insan için yaratmıştır çünkü insanı üstün kılan faktörlerden bir tanesi de 3 vücuda sahip tek mahluk olmasıdır. Ve akıl vermiş onu irade ile güçlendirmiştir. Öyleyse insanın nelere sahip olduğunu tekrar gözden geçirelim ilk olarak et ve kemikten oluşan bu dünya alemine ait olan sadece bir kalıp olan fizik bedenimiz. İkincisi kalbinde 19 afetle, hastalıkla sevva edilen nefs vücudumuz. Üçüncü vücudumuz ise Allah’ın katında bize üfürdüğü 19 hasletle, güzellikler içeren ruh vücudumuzdur. Allahû Tealâ insanı 3 bedenden yaratmış sonra insana akıl ve irade vermiştir. Peki, sonra ne oldu İşte sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ Adem (as)’ı yarattıktan sonra bütün meleklere ve bütün cinlere bir emir vermiştir. Bu emir Adem’e secde emridir. İnsana ruhundan üfürdüğü zaman, insan en üstün mahlûk durumuna geliyor. Ve bütün meleklere ve cinlere secde emrini veriyor.
7/A'RÂF-11: Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)'a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı
Sonra bütün cinler ve butun melekler secde ediyor ama cinlerden adı iblis olan bir cin secde etmekten imtina ediyor. Allahu teala soruyor?
7 / A'RAF - 12 : Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?” İblis: “Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.
Sevgili kardeşlerim bütün melekler ve bütün cinler secde ederken cin taifesinden olan iblis secde etmemiş, Allaha asi olmuştur. Secde edilen tek makam Allahû Tealâ dır. Ama Allah ademe secde edin deyince iblis, bu olayı benimsememiş yeryüzün halifesi neden bir insan eğer halife olacak eşrefi mahlukat olacak birisi varsa o ben olmalıyım diyerek asi olmuştur. Ama Allahû Tealâ secde emrini vermesindeki maksat ne fizik vücudu ne nefsi nede başka bir şeydir. sadece insana Allahın zatından üfürdüğü ruh sebebiyle secde emrini vermiştir. Ama iblis ne diyor. Bir bahane uydurarak onu çamurdan beni ateşten yarattın diyerek secde etmeme sebebini fizik olarak göstermiştir. Bir şekilde secde etmeyecekti. Ve fizik vucudu bahane gösterdi.
38 / SAD - 72Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
Allahû Tealâ bu ayeti kerimede açıkça söylemiş ki ona ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal secdeye kapanın. Öyleyse, insana secde edilmesi gerçeği bu sebeptendir. Allahû Tealâ ruhu sadece insana vermiştir insanı eşrefi mahlûkat yapan ruha ise emanet demiştir.
33/ AHZAB-72: innâ aradnel'emânete alessemâvâti vel'ardı velcibâli fe'ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal'insân, innehü kâne zalûmen cehûlâ.Muhakkak ki biz, emaneti göklere, arza ve dağlara teklif ettik de bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o zalim ve cahildir.
Sevgili kardeşlerim iblisin secde etmemesinden sonra katından kovuluyor. Araf suresinde söyle geçiyor.
7 / A'RAF - 13Kâle fehbit minhâ fe mâ yekûnu leke en tetekebbere fîhâ fahruc inneke mines sâgirîn(sâgirîne).
(Allahû Tealâ): “Öyleyse oradan in! Artık orada senin kibirlenmen olmaz. Hemen oradan çık. Muhakkak ki, sen alçaklardansın.” buyurdu.
7 / A'RAF - 14Kâle enzırnî ilâ yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe (dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
7 / A'RAF - 15Kâle inneke minel munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.
7 / A'RAF - 16Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7 / A'RAF - 17Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
7 / A'RAF - 18Kâlehruc minhâ mez'ûmen medhûrâ(medhûren), le men tebiake minhum leemleenne cehenneme minkum ecmaîn(ecmaîne).
(Allahû Tealâ): “Kınanmış (hor görülmüş) ve kovulmuş olarak oradan çık!” dedi. “Elbette onlardan kim sana tâbî olursa, mutlaka sizin hepinizden cehennemi (tamamen) dolduracağım.”
Sevgili kardeşlerim ayetlerde geçtiği gibi insanın yaratılması böyle başlamış insanoğlu bir düşman kazanmıştır. Allahû Tealâ bütün melekleri ve cinleri ve yarattığı bütün mahlûkatları insan için yaratmıştır. İnsanı yarattıktan sonra artık yaratmamış bundan sonra sadece üreme olmuştur. Yaratılan âdem (as) cennette iken Allahû Tealâ ona “şeytana uyma o seni kandırmasın artık o senin düşmanındır” demiştir. Bakara süresinde söyle geçiyor.
2 / BAKARA - 35Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne).
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”
2 / BAKARA - 36Fe ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîh(fîhi), ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvv(aduvvun), ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hîn(hînin).
Fakat şeytan, ikisinin (ayağını) oradan kaydırdı. Böylece ikisini de içinde oldukları şeyden (ni'metten) çıkardı.Ve: “Birbirinize düşman olarak (dünyaya) inin. Sizin için (belli) bir zamana kadar yeryüzünde oturma ve faydalanma (geçimini temin etme) vardır.” dedik.
2 / BAKARA - 37Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).
2 / BAKARA - 38Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim yeryüzüne inen Adem (as) ve şeytan artık bir düşmandır. Şeytanın vaadi adem (as) dan olan bütün herkesi kendisinin cehenneme gideceği garantisini aldığı gibi insanları da götürmek olmuştur.Sorumluluk sahibi olarak yaratılan mahlukatlar arasında sadece cinler ve insanlar vardır. Bunun sebebi ise yaratılan her şey külli irade ile yaratılırken Allahû Tealâ insanlara ve cinlere serbest irade vermiştir. Bu günümüze kadar geçen zaman diliminde birçok insan şeytana arkadaş olmuş, cehennemi hak etmiştir. bir kısım insanlar ise şeytanın elinden kurtulup Allaha yönelmiş ve Allahın kulu olmuşlardır. Bu kendi iradeleri ile yaptıkları bir seçimdir. Peki, bizim seçimimiz nasıl olmalı? Bundan 1400 yıl evvel bütün sahabeler de nasıl şeytandan kurtulup Allaha kul oldularsa, bizim içinde zor değildir. Allahû Tealâ zümer suresinin17. ayeti kerimesinde sahabenin nasıl şeytandan kurtulduğunu buyurmaktadır.
39 / ZUMER - 17Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Sevgili kardeşlerim peki ya bu dönemde yaşayanlar için konuşacak olursak, kıyamete kadar ömrü olan, bu zamana kadar tecrübe sahibi olan, çok zeki olan bu şeytandan nasıl kurtuluruz. işte cevabı çok basit ve çok kolaydır. Sadece bir tek dilekle Allahû Tealâ himayesi altına alıyor. Ve bizimle şeytan arasını kesiyor. Nasıl mı? Sadece bir tek dilek sizi anlattığımız Allahın zatında bizlere üfürülen ruh vardı ya, işte o ruh bizlerde bir emanettir. Ve bu emanetin tekrar Allaha ulaştırmayı dilediğiniz andan itibaren Allahû Tealâ sizi himayesi altına alıyor. İşte bir dilekle başlayan kurtuluş ve Allahû Tealâ nın garantisi bu kadar kolaydır. İşte Allahû Tealâ buna hidayet diyor. Bakara suresinin 120. ayetinde ve Ali İmran suresinin 73. ayetlerinde söyle söylüyor.
Bakara 120 : ...inne hüdallahi hüvel hüda...
ALLAH’a ulaşmak varya işte o hidayettir
İnne: Muhakak ki şüphesiz ki,
hudâllâhi: ALLAH’a ulaşmak, ALLAH’a vasıl olmak,
huve: İşte o,
hudâ: Hidayettir.”
Ali İmran 73 : ...innel hüda hüdallah...
Muhakkaki hidayet ALLAH’a ulaşmaktır.
İnne: Muhakkak ki;
el hudâ: Hidayet,
hudallâhi: ALLAH’a hidayet olmaktır.”
Hidayeti şimdiye kadar doğru yol olarak bildik ama hangi yolun doğru olduğunu bilemedik. Sevgili kardeşlerim matematik bilenler çok iyi bilir ki bir doğru yol üzerinden milyarlarca yok geçer. Peki, hidayete doğru yol diyoruz. Dünya üzerinde yaklaşık olarak 7 milyar insan var ve herkesin kendisine göre doğru yolu vardır. Peki hangisi Allahın bize söylediği doğrudur. Onu da Allahû Tealâ açıklamıştır. Hidayet Allaha ulamayı dilemektir. Ve bu üzerimize farzdır.Allahû Tealâ bizleri yaratmasındaki tek gaye şeytandan kaçınıp yani şeytanın kulu olmayıp Allaha kul olmaktır. Bunu zariyat suresinin 56. ayeti kerimsinde açıklıyor.
51 / ZARİYAT - 56Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
Sevgili kardeşlerim Allahû Tealâ böyle söylerken günümüz din tatbikatında bu ayeti kerime yine yanlış anlaşılmıştır. bana kul olsunlar değil bana ibadet yapsınlar diye meallendiriliyor. bu da insanı bambaşka yerlere yönlendiriyor. Bu da şeytanın bizler için hazırladığı bir tuzaktır. Sadece ibadet yapan insanların kurtulamayacağı kesindir. Bu sebepten peygamber efendimiz (sav) hadislerinde “hiç kimse kendi ameli ile cennete giremez” derken “niyet amelden üstün” derken nasıl olurda insanlar ibadetle kurtulacağını düşünebilir. Sadece Allaha kul olmakla kurtuluş mümkündür. Zümer suresinin17. ayeti kerimesini hatırlayın ne diyordu “şeytana kul olmaktan kurtulup Allaha yöneldiler Allahın kulu oldular.” Birbirine bağlantılı olan bütün ayetler tek bir amaca dayalıdır. Allahın muradı, bizlerin şeytana kul olmayıp kendisine ulaşmamızı, o sebeple sadece mutlu olacağımızı bildirmektedir. Sevgili kardeşlerim bizler fatiha suresini sürekli okuruz. Ne deriz?
1 / FATİHA - 6İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).
Bizler sıratı müstakimi istiyoruz ama “nedir bu sıratı mustakim” diyen yok. Sevgili kardeşlerim kelime anlamı olarak sırat yok demek, mustakim ise istikamet üzere olmak demektir. Öyleyse biz günde defalarca okuduğumuz fatiha suresinde istikamet üzere olan yolu istiyoruz ama, bu yol nereye gidiyor. Nereye ulaştırıyor. Allahû Tealâ sıratı mustakim için söyle buyuruyor.
15 / HİCR - 41Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim demek ki Sıratı mustakim olan yolun sonunda Allah var. Yani sıratı mustakim Allaha ulaştıran, yolun adıdır. Bizler “yarabbi bizi sıratı mustakime ulaştır” derken, yolun sonunda olan Allaha ulaşmayı diliyoruz. Yalnız bu talebimiz yani Allaha ulaşma talebi kalbimizde varsa kurtuluş garantidir. Ama kalpte yoksa, sadece dilde biliniyor söylüyorsa, maalesef şeytanın elinden kurtulamayız. çünkü Allahû Tealâ kılık kıyafete, yaptığımıza falan bakmıyor. sadece kalbe bakıyor. Kalp ne söylüyor. Allahû Tealâ onu kabul görüyor.
6 / EN'AM - 153Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o takdirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Unutmayın sevgili kardeşlerim şeytandan kurtulmanın tek yolu sıratı mustakim üzerinden olmaktır. Bununda tek çaresi bir tek dileğin sahibi olmak Allaha ulaşmayı dilemektir. Hani şeytan ne diyordu tekrar hatırlayalım.
7 / A'RAF - 16Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7 / A'RAF - 17Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Yolun başında şeytan bekliyor kimseyi yola bırakmıyor. Bunu nasıl başarıyor Allaha ulaşmayı dilemelerine engel olmakla, bu sebepten günümüz İslam tatbikatından hidayet doğru yol diye kapalı bir kavram olarak kalmıştır. Hidayetin Allaha ulaşmayı dilemekle başladığını şeytan insanlara unutturmuş bu sebeple de birçok kişiyi sıratı mustakim üzerine bırakmamıştır.Sevgili kardeşlerim öyleyse insanın kedisini tanıması, Allaha yaklaşmasına sebep verir. Günümüzde insanlar kendini nasıl tanıyor? Çoğunluğu ifade eden görüşe göre insan bir bedenden ve bu bedende yaşayan bir ruh var ve onunda ne olacağı meçhul bir bilgiyle kalmıştır. Gördük ki insan bir et ve kemikten oluşan zahiri âleme ait olan fizik bedenden yaratılmış, enerjiden oluşan hastalıklarla yaratılan berzah âlemine ait olan nefsimiz sevva edilmiş ve Allahın zatından üfürülen Allahın bütün emirlerini yapan yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özellikle taşıyan ruh üfürülmüştür. Yeryüzünde tek mahlûk olan insan 3 bedenden yaratılmıştır. Kâinat üzerinde hiçbir mahlûkta olmayan ruh sebebiyle insan eşrefi mahlûkat olmuş yeryüzüne halife kılınmıştır. Öyleyse herkes kendisini böyle bilmelidir. Peygamber efendimizin (sav) hadisinde söylediği gibi “kendini bilen Allah’ı bilir” derken emanet olarak verilen ruhun kendisinde bir emanet olduğunu bilecek ve bu dünya hayatını yaşarken emaneti sahibine ulaştırmayı dileyecektir. İşte bu hidayete ulaşabilmenin tek yoludur.
ALLAH RAZI OLSUN
tolga yıldıran
17 Mayıs 2010 Pazartesi
Allah'ı Zikretmek Farz mıdır?
Allah'ı Zikretmek Farz mıdır? (Tolga Yıldıran)
Sevgili kardeşlerim rabbimize sonsuz hamd ve şükürler olsun ki yine bir sohbetimizde bizleri birlikte kıldı. Konumuz Allah’ı zikretmek. Peygamber Efendimiz (SAV) bizlere Allah’ın istediği şekilde yaşayalım diye, hidayet üzerinde mutlu olalım diye kur’anı kerimi miras bıraktı. Kuran ayetleriyle zikretmenin öneminden, hayatımızın ne kadarında yer alıyor ve ne kadar zikrediyoruz, bu konuyu inceleyeceğiz. Allahû Tealâ kur’anı kerimde birçok kavramı zikir olarak ifade etmiştir. hicr suresinin 9. ayeti kerimesinde Kur’ânın bir zikir olduğundan bahsediyor.
Hicr 9 - İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Rabbimiz Kuranı kerimde birçok ibadetlerin bir zikir olduğunu söylüyor. Namaz kılmakta bir zikirdir.
Cuma 9- Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Cuma günü namaza nida olunduğu zaman (çağrıldığınız zaman) hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz.
Zikir sözlük anlamı itibariyle; bir şeyi telaffuz etme, hatırlama, anma, hatırlatma, tekrar etme, tesbih etme gibi birçok anlama gelmektedir. Bu anlamların tümünü ihtiva eden zikir kavramının, hiç de azımsanmayacak oranda geniş bir alana sahip olduğunu görmekteyiz. Günümüzde, şeytanın bizlere unutturduğu ve bunda başarılı olduğu Allah’ın ismini tekrarlama anlamında kullanılan zikir, farzların arasından çıkartılmış, “farz değil nafiledir” diye dinimizde yer almıştır. Kur’ân okumak da bir zikirdir. Namaz kılmak da bir zikirdir. Ama asıl zikir Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye tekrar etmektir.
Yeryüzünde Allahû Tealâ’nın yarattığı bütün mahlukatlar canlı cansız her şey külli irade ile Allah’ı zikretmektedir.
İsra 44 - Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; Hakîm'dir, Gafûr'dur (mağfiret edendir).
Normal şartlar altında Bizim işitemeyeceğimiz bir şekilde yaptıkları o zikir tesbihtir. Yani Allah’ın külli iradesiyle sünnetullah gereği canlı cansız her şeyin zikri daimidir. Yani 24 saat zikirlidirler. yeryüzünde cüzzi irade ile yaratılan iki mahlûk vardır. Bunlar cinler ve insanlar sorumluluk sahibidirler. Cennet ve cehennemle sonuç bulacakları bir hayat vardır. Cinler ve insanlar dışında hiçbir yaratık bu sorumluluktan mesul değildir. Külli irade ile yaratılan canlı cansız bütün mahlûklar devamlı Allah’ı tesbih ederken Allahû Tealâ cüzzi irade ile yarattığı insanında zikretmesini emretmiştir. Sonuçta 24 saat yani daimi zikre ulaşmasını da son nokta olarak bütün cinlere ve insanlara farz kılmıştır. Günümüz din tatbikatında zikretmek farz olmaktan çıkartılmışsa da Allahû Teala “farzdır” diyor Nasıl mı?
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Teala bu ayeti kerimesinde Allah’ı ismiyle zikret emridir. Allahû Teala’nın bu ifadesi bizlere emirdir yani farzdır. Rabbimizin ismi tektir oda Allah’tır. 99 tanede sıfatı vardır. Besmelede dediğimiz gibi rahman ve rahim olan Allahın adıyla, rahman ve rahim sıfat isimleridir. Rabbimizin ismi nedir? oda Allah’tır. Allahû Teala da müzemmil suresinin 8. ayeti kerimesinde ise ismiyle zikretmemizi emretmiştir. Allah kelimesi bizler için bir şifredir. Kalbimize gelen nurları toplamak kalbimizin nurlanması sadece bu kelimeye bağlıdır. Bu zikir insanın her halinde yapabileceği ister sesli, ister sessiz, istersede kalbinden her daim yapabileceği rabbimizin bir farz ibadetidir. En büyük zikir namaz kılmaktır kuran tilaveti okumaktır diyenlerde var tabiî ki ama şunu biliniz ki kurandan uzak bir yaşantı ve Allah’ın ilmini bilmeyen din söz konusudur.
Bakara 152 - Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
Öyleyse bu ayete göre Allahû Teala diyor ki bende sizi zikredeyim. Buradaki zikir namaz değildir. Öyle olsaydı, “benim için namaz kılın, bende sizin için namaz kılayım” olurdu. Tamam namaz kılmak da bir zikirdir. Ama bu, bakara 152 de söylenen zikir Allah’ın ismini zikretmektedir. Rabbimizin ismini zikretmek kurana göre, Allah’ın dinine göre en büyük ibadettir.
29/ANKEBUT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salatı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salat (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Allahû Teala öncelikli olarak kuranı oku, sonra namazı kıl diyor. Ama bunlarda en büyük olan “Allah’ın ismini zikretmektir.” Diyor. Madem zikir en büyük ibadet neden bizler bilmiyoruz. Sevgili kardeşlerim arada bizlere bunları unutturan yapmamamız için elinden geldiği kadar çalışan düşmanımız şeytan var. O çok zeki, insanlara dini yaşıyormuş gibi gösterip, dinden uzak bir yaşantı içinde bırakıyor. Günümüzde böyleleri çoktur. Dindar görünüp dinle alakası olmayanlar vardır. Ve malasef gençlerimize örnek oluyorlar. Kurandan uzak din olmaz, kuran ne diyorsa ona göre yaşamamız gerekiyor. İnsanlar ise kur’anı dantelli kılıflarına koymuş sadece cenazemiz olduğu zaman çıkarıp yasin okuyup, öpüp başımıza koyuyoruz. Ve tekrar duvara asıyoruz. Acaba kur’anı kerim bunun için mi indirildi? Hayır. Kur’an her harfiyle her ayetini yaşamamız için indirdi. Şeytanın zikirden uzaklaştırmasının tek amacı vardır. İnsanları rahat bir şekilde yoldan çıkarabilsin diye, onları istediği gibi kandırabilmesi için zikir yaşantımızdan kaldırmıştır. Zuhruf suresinin 36. ayeti kerimesinde
ZUHRUF-36
Ve men ya'şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Kim, Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse Biz, ona şeytanı musallat ederiz. Ve onun için şeytan, arkadaştır.
MÜCADELE-19
İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).Şeytan onları bağladı. Allah'ı zikretmeyi unutturdu. İşte bunlar, şeytanın tarafını tutan kimseler, şüphesiz hep hüsrana düşen kimselerdir.
Şeytanın hedefi de herkesin kendisi ile birlikte cehenneme gitmesidir. Kalbinizin Allah dediği süre içerisinde Allah’ın rahmeti ve fazlı kalbe gelecek ve nurlarla doldurmaya başlayacaktır. Buda şeytanın işine gelmiyor. Allahû Teala ise bunu günün yarısından fazla zikretmemizi istiyor.
33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
İNSAN-25
Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ(asîlen). Ve Rabbinin ismini sabah akşam zikret.
Allah’ı çok zikirle zikredin ifadesi günün 24 saatinin en az 12 saat ve fazlası olarak ifade buyurmuştur. Amenu olanlar için zikir yaptıkça mutluluk duyduğu hiç de zorlanmadığı hatta devamlı yapılması gerektiğini bilir. Allahtan gelen o rahmetin ve fazlın kalbe girdiği süre içerisinde o kişi sadece mutluluğu yaşayacaktır. Allahû Teala ise bunu devamlı yapmamızı devamlı mutluluğumuzu istiyor. Yani günün 24 saatini zikirli geçirmemizi istiyor.
3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”
4 / NİSA - 103
Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
Allahû Teala öyle bir şekilde zikretmekten bahsediyor ki. İnsanın her halini yazmış. ya ayaktadır. Ya oturuyordur. Ya da yatıyordur. İnsanın başka hali yoktur. İnsanın uykuda bile zikretmesini farz kılmıştır. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde “benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz” dediğinden kasıt budur. Peygamber olması hasebiyle her daim kalbi zikrediyor. Peygamberleri Allah seçer ama peygamber olmayanlar ise bu seviyeye kendi gayretleri sonucunda gelir daimi zikre ulaşmak ise yine Allah’ın nasip etmesiyle olacaktır. Günümüzde yaşayan, daimi zikre ulaşan üst seviye Allah dostu dediğimiz insanlar vardır ve kıyamete kadar devam edecektir. Bütün insanlar için ulaşılması gereken nokta burasıdır. Yapılan zikrin daimi olmasıdır. Bu zikir kalben her an istenilen zamanda yapılabilir. Bazen sesli bazen kalben herhalde Allahın bizlere bir emridir. Namaz kılarken bile bunu kalbimizden yapabileceğimiz söylemiştir.
ALA-15
Ve zekeresme rabbihî fe sallâ. Ve Rabbinin ismini zikredip, namaz kıl
Peygamber efendimiz(sav) ve sahabe efendilerimiz Allah’ı her daimi zikir etmiş ve hepsi daimi zikre ulaşmışlardır. O dönemden sonra zikir günümüzde bazen sesli bazen tesbih çekerek kalben devam etmiştir. Günümüzde bazı cemaatler sesli zikir yaparken bundan rahatsız olanlarda her zaman var olmuştur. Ama unutmayın ki zikir etmek farzdır. Sesli zikir konusuna bakarsak hiç kimse savaş zamanında sessiz zikir yapmaz. Sevgili kardeşlerim zikir ister sesli, ister sessiz üzerimize farzdır. İşte bakara suresinin 200 ayeti kerimesinde sesli yapılan zikirden bahsediyor.
2 / BAKARA - 200
Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).Böylece (hacca ait) ibadetlerinizi tamamladığınız zaman, artık atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta daha da şiddetli (bir zikirle) Allah'ı zikredin. Fakat insanlardan kim: “Rabbimiz bize dünyada ver.” derse, ahirette onun bir nasibi yoktur.
Zikrin sessiz olanı da vardır. Onu da rabbimiz araf suresinin 205. ayeti kerimesinde ifade etmiştir.
Araf 205- Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne).
Ve sabah ve akşam vakitlerinde Rabbini kendi kendine, korkarak ve yalvararak, sözün sesli olmayanı ile zikret. Ve gâfillerden olma.
Sevgili kardeşlerim hepinizin aşikâr olduğu bir olay vardır ki başımıza bir bela, bir kaza geldiği zaman hemen Allaha sığınırız. Diyelim ki bir kaza geçirdik. Veya deprem oluyor herkes besmele çekmeye başlar. Allah Allah Allah diye zikretmeye başlar. Ama 15 dk sonra her şey eski haline döner. “fay hattı kırıldı. Kaza yaptık. hata karşıdaydı.” falan filan derken 15 dakikalık Allah’ı zikir artık bitti. Sonra sadece sebepler aranmaya başlanır. 15 dakikalık mutluluk biranda şeytan tarafından baskı yapılarak bitirilir. Ama Allah o zikir halindeki mutluluğu devamlı yaşamamızı istiyor. Allahû Teala tevbe suresinin126. ayeti kerimesinde bakın ne diyor.
9 / TEVBE - 126
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah'ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).
Allahû Tealâ’nın muradı her daim zikretmemizdir. İmtihandan kasıt budur. Zikir ehli olmamızdır. Ama bizlere süslü gösterilen dünyaya aldanmış gidiyoruz.
Ankebut 64- Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve bu dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ahiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.
Allahu Teala her dönemde içimizden birileri seçiyor. Bu seçtiği insanlar, bu hedefe ulaşmış, Allah tarafından gayretinin sonuncunda daimi zikre ulaşmış insanlardır. Ve onun aracılığıyla gerçeklerini açıklattırıyor. Enbiya suresi 7. ayeti kerimesinde
21 / ENBİYA - 7
Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Allahû Teala insanları zikir ehline yönlendiriyor. Zikirde ehilleşmiş daimi zikre ulaşmış ve sonuçta Allah’ın üst seviye dostlarından olmuş insanlara yönlendiriyor. Allahû Tealâ’nın bütün zaman parçalarında her zaman mevcut olan Allah dostları vardır. Kıyamete kadarda devam edecektir. Sevgili kardeşlerim unutmayın ki zikirsiz din olmaz. İbadetlerin en büyüğü zikirdir. namazıda kılmaktan kur’anı da okumaktan bütün ibadetlerden hepsinden en büyük ve olamazsa olmaz Allahın ismini zikretmektir. Kalbimizin nurlarla dolmasını istiyorsanız, Allah’ın dostlarından olmayı diliyorsanız, ona ulaşmayı diliyorsanız.sözlerimiz daha iyi anlayacaksınız. Unutmayın ki Kalbiniz ancak Allahın ismini zikretmekle doyuma ulaşır.
RAD-28:
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Allahû Teala ayetin sonunda soruyor “öyle değimli” diye. sizce öylemi? siz bu sorunun neresindesiniz. “evet öyle” mi diyorsunuz. Yoksa “hayır” mı Diyorsunuz? Sevgili kardeşlerim kim size ne söylerse söylesin kur’ana bakın, kur’an Allah’ı zikretmenin farz olduğunu söylerken başkalarının ne söylediği artık mevzu bahis değildir. Allahû Teala iman sahipleri için munafikun suresinin 9. ayetine bakın ne buyuruyor.
MUNAFİKUN-9:
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh(zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).Ey (Allah'a ulaşmayı dileyenler) îmân sahipleri! Mallarınız ve evlâtlarınız, sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bu fiili işlerse (böyle yaparsa), o zaman onlar hüsranda olanlardır.
Sevgili kardeşlerim yapılan bütün ibadetler farzdır. Bütün ibadetler bir zikirdir. Bu farzların arasından Allah’ın ismini zikretmek olmaması şeytanın bir oyunudur. Şeytan eli kolu bağlı oturmuyor. O çok çalışıyor. Ve maalesef birçok konuda başarılı oluyor. Başarı sağladığı bir konuda Allah’ı zikretmeyi unutturmasıdır. Zikredenleri de gerici yobaz dışlanmış olarak gösteriyor. Bu tuzağa düşmeyin. Siz rabbimizi andığınız sürece rabbimizde sürekli sizi anacaktır her daim yanınızda olacaktır. İlmi ve rahmetinin içine alacaktır.
ALLAH RAZI OLSUN
Sevgili kardeşlerim rabbimize sonsuz hamd ve şükürler olsun ki yine bir sohbetimizde bizleri birlikte kıldı. Konumuz Allah’ı zikretmek. Peygamber Efendimiz (SAV) bizlere Allah’ın istediği şekilde yaşayalım diye, hidayet üzerinde mutlu olalım diye kur’anı kerimi miras bıraktı. Kuran ayetleriyle zikretmenin öneminden, hayatımızın ne kadarında yer alıyor ve ne kadar zikrediyoruz, bu konuyu inceleyeceğiz. Allahû Tealâ kur’anı kerimde birçok kavramı zikir olarak ifade etmiştir. hicr suresinin 9. ayeti kerimesinde Kur’ânın bir zikir olduğundan bahsediyor.
Hicr 9 - İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Rabbimiz Kuranı kerimde birçok ibadetlerin bir zikir olduğunu söylüyor. Namaz kılmakta bir zikirdir.
Cuma 9- Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).Ey âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Cuma günü namaza nida olunduğu zaman (çağrıldığınız zaman) hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke bilseniz.
Zikir sözlük anlamı itibariyle; bir şeyi telaffuz etme, hatırlama, anma, hatırlatma, tekrar etme, tesbih etme gibi birçok anlama gelmektedir. Bu anlamların tümünü ihtiva eden zikir kavramının, hiç de azımsanmayacak oranda geniş bir alana sahip olduğunu görmekteyiz. Günümüzde, şeytanın bizlere unutturduğu ve bunda başarılı olduğu Allah’ın ismini tekrarlama anlamında kullanılan zikir, farzların arasından çıkartılmış, “farz değil nafiledir” diye dinimizde yer almıştır. Kur’ân okumak da bir zikirdir. Namaz kılmak da bir zikirdir. Ama asıl zikir Allah’ın ismini “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye tekrar etmektir.
Yeryüzünde Allahû Tealâ’nın yarattığı bütün mahlukatlar canlı cansız her şey külli irade ile Allah’ı zikretmektedir.
İsra 44 - Tusebbihu lehus semâvâtus seb’u vel ardu ve men fîhinn(fîhinne), ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ(gafûren).7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O'nu (Allah'ı) tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; Hakîm'dir, Gafûr'dur (mağfiret edendir).
Normal şartlar altında Bizim işitemeyeceğimiz bir şekilde yaptıkları o zikir tesbihtir. Yani Allah’ın külli iradesiyle sünnetullah gereği canlı cansız her şeyin zikri daimidir. Yani 24 saat zikirlidirler. yeryüzünde cüzzi irade ile yaratılan iki mahlûk vardır. Bunlar cinler ve insanlar sorumluluk sahibidirler. Cennet ve cehennemle sonuç bulacakları bir hayat vardır. Cinler ve insanlar dışında hiçbir yaratık bu sorumluluktan mesul değildir. Külli irade ile yaratılan canlı cansız bütün mahlûklar devamlı Allah’ı tesbih ederken Allahû Tealâ cüzzi irade ile yarattığı insanında zikretmesini emretmiştir. Sonuçta 24 saat yani daimi zikre ulaşmasını da son nokta olarak bütün cinlere ve insanlara farz kılmıştır. Günümüz din tatbikatında zikretmek farz olmaktan çıkartılmışsa da Allahû Teala “farzdır” diyor Nasıl mı?
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Teala bu ayeti kerimesinde Allah’ı ismiyle zikret emridir. Allahû Teala’nın bu ifadesi bizlere emirdir yani farzdır. Rabbimizin ismi tektir oda Allah’tır. 99 tanede sıfatı vardır. Besmelede dediğimiz gibi rahman ve rahim olan Allahın adıyla, rahman ve rahim sıfat isimleridir. Rabbimizin ismi nedir? oda Allah’tır. Allahû Teala da müzemmil suresinin 8. ayeti kerimesinde ise ismiyle zikretmemizi emretmiştir. Allah kelimesi bizler için bir şifredir. Kalbimize gelen nurları toplamak kalbimizin nurlanması sadece bu kelimeye bağlıdır. Bu zikir insanın her halinde yapabileceği ister sesli, ister sessiz, istersede kalbinden her daim yapabileceği rabbimizin bir farz ibadetidir. En büyük zikir namaz kılmaktır kuran tilaveti okumaktır diyenlerde var tabiî ki ama şunu biliniz ki kurandan uzak bir yaşantı ve Allah’ın ilmini bilmeyen din söz konusudur.
Bakara 152 - Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni).Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
Öyleyse bu ayete göre Allahû Teala diyor ki bende sizi zikredeyim. Buradaki zikir namaz değildir. Öyle olsaydı, “benim için namaz kılın, bende sizin için namaz kılayım” olurdu. Tamam namaz kılmak da bir zikirdir. Ama bu, bakara 152 de söylenen zikir Allah’ın ismini zikretmektedir. Rabbimizin ismini zikretmek kurana göre, Allah’ın dinine göre en büyük ibadettir.
29/ANKEBUT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salatı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salat (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
Allahû Teala öncelikli olarak kuranı oku, sonra namazı kıl diyor. Ama bunlarda en büyük olan “Allah’ın ismini zikretmektir.” Diyor. Madem zikir en büyük ibadet neden bizler bilmiyoruz. Sevgili kardeşlerim arada bizlere bunları unutturan yapmamamız için elinden geldiği kadar çalışan düşmanımız şeytan var. O çok zeki, insanlara dini yaşıyormuş gibi gösterip, dinden uzak bir yaşantı içinde bırakıyor. Günümüzde böyleleri çoktur. Dindar görünüp dinle alakası olmayanlar vardır. Ve malasef gençlerimize örnek oluyorlar. Kurandan uzak din olmaz, kuran ne diyorsa ona göre yaşamamız gerekiyor. İnsanlar ise kur’anı dantelli kılıflarına koymuş sadece cenazemiz olduğu zaman çıkarıp yasin okuyup, öpüp başımıza koyuyoruz. Ve tekrar duvara asıyoruz. Acaba kur’anı kerim bunun için mi indirildi? Hayır. Kur’an her harfiyle her ayetini yaşamamız için indirdi. Şeytanın zikirden uzaklaştırmasının tek amacı vardır. İnsanları rahat bir şekilde yoldan çıkarabilsin diye, onları istediği gibi kandırabilmesi için zikir yaşantımızdan kaldırmıştır. Zuhruf suresinin 36. ayeti kerimesinde
ZUHRUF-36
Ve men ya'şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Kim, Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse Biz, ona şeytanı musallat ederiz. Ve onun için şeytan, arkadaştır.
MÜCADELE-19
İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).Şeytan onları bağladı. Allah'ı zikretmeyi unutturdu. İşte bunlar, şeytanın tarafını tutan kimseler, şüphesiz hep hüsrana düşen kimselerdir.
Şeytanın hedefi de herkesin kendisi ile birlikte cehenneme gitmesidir. Kalbinizin Allah dediği süre içerisinde Allah’ın rahmeti ve fazlı kalbe gelecek ve nurlarla doldurmaya başlayacaktır. Buda şeytanın işine gelmiyor. Allahû Teala ise bunu günün yarısından fazla zikretmemizi istiyor.
33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
İNSAN-25
Vezkurisme rabbike bukreten ve asîlâ(asîlen). Ve Rabbinin ismini sabah akşam zikret.
Allah’ı çok zikirle zikredin ifadesi günün 24 saatinin en az 12 saat ve fazlası olarak ifade buyurmuştur. Amenu olanlar için zikir yaptıkça mutluluk duyduğu hiç de zorlanmadığı hatta devamlı yapılması gerektiğini bilir. Allahtan gelen o rahmetin ve fazlın kalbe girdiği süre içerisinde o kişi sadece mutluluğu yaşayacaktır. Allahû Teala ise bunu devamlı yapmamızı devamlı mutluluğumuzu istiyor. Yani günün 24 saatini zikirli geçirmemizi istiyor.
3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”
4 / NİSA - 103
Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
Allahû Teala öyle bir şekilde zikretmekten bahsediyor ki. İnsanın her halini yazmış. ya ayaktadır. Ya oturuyordur. Ya da yatıyordur. İnsanın başka hali yoktur. İnsanın uykuda bile zikretmesini farz kılmıştır. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde “benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz” dediğinden kasıt budur. Peygamber olması hasebiyle her daim kalbi zikrediyor. Peygamberleri Allah seçer ama peygamber olmayanlar ise bu seviyeye kendi gayretleri sonucunda gelir daimi zikre ulaşmak ise yine Allah’ın nasip etmesiyle olacaktır. Günümüzde yaşayan, daimi zikre ulaşan üst seviye Allah dostu dediğimiz insanlar vardır ve kıyamete kadar devam edecektir. Bütün insanlar için ulaşılması gereken nokta burasıdır. Yapılan zikrin daimi olmasıdır. Bu zikir kalben her an istenilen zamanda yapılabilir. Bazen sesli bazen kalben herhalde Allahın bizlere bir emridir. Namaz kılarken bile bunu kalbimizden yapabileceğimiz söylemiştir.
ALA-15
Ve zekeresme rabbihî fe sallâ. Ve Rabbinin ismini zikredip, namaz kıl
Peygamber efendimiz(sav) ve sahabe efendilerimiz Allah’ı her daimi zikir etmiş ve hepsi daimi zikre ulaşmışlardır. O dönemden sonra zikir günümüzde bazen sesli bazen tesbih çekerek kalben devam etmiştir. Günümüzde bazı cemaatler sesli zikir yaparken bundan rahatsız olanlarda her zaman var olmuştur. Ama unutmayın ki zikir etmek farzdır. Sesli zikir konusuna bakarsak hiç kimse savaş zamanında sessiz zikir yapmaz. Sevgili kardeşlerim zikir ister sesli, ister sessiz üzerimize farzdır. İşte bakara suresinin 200 ayeti kerimesinde sesli yapılan zikirden bahsediyor.
2 / BAKARA - 200
Fe izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâ(zikren), fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâk(halâkın).Böylece (hacca ait) ibadetlerinizi tamamladığınız zaman, artık atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta daha da şiddetli (bir zikirle) Allah'ı zikredin. Fakat insanlardan kim: “Rabbimiz bize dünyada ver.” derse, ahirette onun bir nasibi yoktur.
Zikrin sessiz olanı da vardır. Onu da rabbimiz araf suresinin 205. ayeti kerimesinde ifade etmiştir.
Araf 205- Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne).
Ve sabah ve akşam vakitlerinde Rabbini kendi kendine, korkarak ve yalvararak, sözün sesli olmayanı ile zikret. Ve gâfillerden olma.
Sevgili kardeşlerim hepinizin aşikâr olduğu bir olay vardır ki başımıza bir bela, bir kaza geldiği zaman hemen Allaha sığınırız. Diyelim ki bir kaza geçirdik. Veya deprem oluyor herkes besmele çekmeye başlar. Allah Allah Allah diye zikretmeye başlar. Ama 15 dk sonra her şey eski haline döner. “fay hattı kırıldı. Kaza yaptık. hata karşıdaydı.” falan filan derken 15 dakikalık Allah’ı zikir artık bitti. Sonra sadece sebepler aranmaya başlanır. 15 dakikalık mutluluk biranda şeytan tarafından baskı yapılarak bitirilir. Ama Allah o zikir halindeki mutluluğu devamlı yaşamamızı istiyor. Allahû Teala tevbe suresinin126. ayeti kerimesinde bakın ne diyor.
9 / TEVBE - 126
E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah'ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).
Allahû Tealâ’nın muradı her daim zikretmemizdir. İmtihandan kasıt budur. Zikir ehli olmamızdır. Ama bizlere süslü gösterilen dünyaya aldanmış gidiyoruz.
Ankebut 64- Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve bu dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ahiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.
Allahu Teala her dönemde içimizden birileri seçiyor. Bu seçtiği insanlar, bu hedefe ulaşmış, Allah tarafından gayretinin sonuncunda daimi zikre ulaşmış insanlardır. Ve onun aracılığıyla gerçeklerini açıklattırıyor. Enbiya suresi 7. ayeti kerimesinde
21 / ENBİYA - 7
Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Allahû Teala insanları zikir ehline yönlendiriyor. Zikirde ehilleşmiş daimi zikre ulaşmış ve sonuçta Allah’ın üst seviye dostlarından olmuş insanlara yönlendiriyor. Allahû Tealâ’nın bütün zaman parçalarında her zaman mevcut olan Allah dostları vardır. Kıyamete kadarda devam edecektir. Sevgili kardeşlerim unutmayın ki zikirsiz din olmaz. İbadetlerin en büyüğü zikirdir. namazıda kılmaktan kur’anı da okumaktan bütün ibadetlerden hepsinden en büyük ve olamazsa olmaz Allahın ismini zikretmektir. Kalbimizin nurlarla dolmasını istiyorsanız, Allah’ın dostlarından olmayı diliyorsanız, ona ulaşmayı diliyorsanız.sözlerimiz daha iyi anlayacaksınız. Unutmayın ki Kalbiniz ancak Allahın ismini zikretmekle doyuma ulaşır.
RAD-28:
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Allahû Teala ayetin sonunda soruyor “öyle değimli” diye. sizce öylemi? siz bu sorunun neresindesiniz. “evet öyle” mi diyorsunuz. Yoksa “hayır” mı Diyorsunuz? Sevgili kardeşlerim kim size ne söylerse söylesin kur’ana bakın, kur’an Allah’ı zikretmenin farz olduğunu söylerken başkalarının ne söylediği artık mevzu bahis değildir. Allahû Teala iman sahipleri için munafikun suresinin 9. ayetine bakın ne buyuruyor.
MUNAFİKUN-9:
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh(zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).Ey (Allah'a ulaşmayı dileyenler) îmân sahipleri! Mallarınız ve evlâtlarınız, sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Kim bu fiili işlerse (böyle yaparsa), o zaman onlar hüsranda olanlardır.
Sevgili kardeşlerim yapılan bütün ibadetler farzdır. Bütün ibadetler bir zikirdir. Bu farzların arasından Allah’ın ismini zikretmek olmaması şeytanın bir oyunudur. Şeytan eli kolu bağlı oturmuyor. O çok çalışıyor. Ve maalesef birçok konuda başarılı oluyor. Başarı sağladığı bir konuda Allah’ı zikretmeyi unutturmasıdır. Zikredenleri de gerici yobaz dışlanmış olarak gösteriyor. Bu tuzağa düşmeyin. Siz rabbimizi andığınız sürece rabbimizde sürekli sizi anacaktır her daim yanınızda olacaktır. İlmi ve rahmetinin içine alacaktır.
ALLAH RAZI OLSUN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)