15 Mart 2010 Pazartesi

İLK AKINCI BEYİ GAZİ EVRENOS BEY

İLK AKINCI BEYİ GAZİ EVRENOS BEY (Tolga Yıldıran)
Gazi Evrenos Bey Osmanlının ilk akıncılarından olup hayatı boyunca 4 padişaha hizmet etmiş ilk akıncı beyidir. Oğuzların Bozok - Kayı boyundan gelmektedirler. Boz Oklu Han, Evrenosoğulları'nın bilinen en eski atasıdır. Gazi Evrenos, Boz Oklu Han'ın 7 oğlundan İsa Bey'in tek oğludur. Günümüz Evrenosoğulları Gazi Evrenos'un soyundan gelmektedirler.1302 ve 1361 yılları arasında Karesioğulları Beyliği'ne hizmet etmiş olan bu Türkmen ailesi, Orhan Gazi'nin Karesi Beyliği'ni ilhak etmesi üzerine Gazi Evrenos Bey'in babası Pranko İsa Bey önderliğinde Osmanlı Devleti'nin hizmetine girmişlerdir. Gazi Evrenos Bey ve oğulları, Osmanlı Devleti'nin Mihaloğulları, Malkoçoğulları ve Turahanlıoğulları ile birlikte ilk akıncı ailelerindendirler.
Gazi Evrenos Bey 1288 yılında doğmuştur. Evrenos Bey'in asıl ismi Evren'dir. Bazı kaynaklara göre eski Rumcada "Bey" anlamına gelen "os" eki Evren Bey'e Orhan Gazi'nin kardeşi Süleyman Paşa ile yaptıkları Rumeli seferleri sırasında yöre halkına adil davranışlarından ötürü Rum yerli halk tarafından verilmiştir. Evren bey, artık Evrenos Bey olarak anılmıştır.
Akıncı beyleri doğrudan doğruya padişahtan emir alırdı. Salâhiyetleri çoktu; ama sefere çıktıklarında geri dönmeme emri de alabilirlerdi. I. Murat'ın ilk akıncı beyi Gazi Evrenos Bey'e yazdığı mektupta Osmanlı'nın akıncılara verdiği değer ve Osmanlı ruhu açıkça yansımaktadır.
Mektubun aslından şöyle söylemektedir;

…Gazi Evronos Beğ dameikbalehu kendü kılıcın feth eyledüğün kala’i Gümülcine’den Siroz ve Briştine ve Çorlu’ya varınca bir sancak yer İ’tibariyle on kere yüz bin akça ile verdim. Ve ol vileyette amme-ı guzat mücahidine emirü’l mü’minin nasb eyledüm, ve buyurdum ki, kemaka mutasarruf olasın, amma sakin sana rum eyaletini kendü kılıcınla feth eyledün deyü gurur gelmesün. Bunu bil ki, ol yerler hak Te’ala hazretlerinindir. Andar sonra Resül’ünündür, ve Allahü Te’ala emriyle Resül’ünden sonra halifesinidir. Eğerçi sende bir doğruluk ve iyilik eyledin, bizde senin iyilügün, doğruluğun mukabelesinde sana iyanet edüp, bu üç tarik ile ta’zim, tekrim eyledik. Evvel bu ki, sana emirü’l-müminin hitabile hitab eyledük, ikinci, hil’at-ı fahire, üçüncü tabl-u alem, Resül’i Ekrem Hazretlerinin tüğ-ı pür-füruğun gönderdim. Bunlar üzerine hiç ihsan olmaz. Sende bu ni’metlere şükran üzere olup Allahu Te’ala Hazretlerinin ve Resül’ünün buyruğundan taşra olma, bunu da bil ki, bir vilayete beğ olmak, iki kefelü bir terazidür. Bir kefesi cennet bir kefesi cehennem, ve neylersen eyle şunlardan ola-gör ki, onların gözleri, kalbleri uyanık olur, cümlenin ser-çeşmesi adalettir. Anı ide-gör ki peygamber hazreti anın bir günün altmış yıl ibadetten sayılmıştır, bunu da bil ki, Rumeli vilayetleri uzak yerlerdir. Anların tedbir ve tedariki ve siyaseti emrinde elbetteseyf ü kalem ehlinden nice kimesne muhtaç olursun ve sakınasın. Hiç halkı mal sevmekden özge azdurucu olmaz. Dünya için din emrinde gözün yumanlar Allahü Te’ala korkusun unudur, ve hususlarda değme bir kimesneye i’tikad ve i’timad eylemiyesin. Çok olur, ba’zı kimesneler gündüz saim ve gece kaim görünür. Amma hadd-i zatında puta taparlar. …..
…Kimesneye garez etmesün. Bunu da bil ki, etraf vilayetlerden koduğun vekillerin eyü kimesneler olurlar ise re’ayanın dahi hali eyü olur. Beğler ve vekilleri re’ayaya cerağlar gibidir. Her kimin ki, cerağü dinlenür. Hali yaman olur. Ve her birine ısmarla ki, eli altında olan Müslümanları karındaşı gibi bilüp sair re’ayaya rıfkile dutsunlar. Zulm ve ta’addi üzerine olmasunlar. Yarın kıyamet gününde defter-i amelleri gökten kar gibi yağdığu günü ansınlar. Ve halkın fukarasın gözetsinler anlara kifayet mikdarı zahirelerin virsünler. Fukara, hakkın Hak Te’ala’nın sevgili kullarıdır. Fakirlik belasına sabr edüp, elin de dünyası çok olanların dünyasına nazar etmezler kendi hallerine şakirlerdür. ….
…Zaruret vaki oldukta, bu canibe i’lam eyle. Bizde olandan tevzi olunmaz. Mümkin olduğu kadar gönderilür. Ve dahi ikdam eyle ki, olaki Selanik kal’asın feth idesin ve daima memalik-i küffari ihrak etmekden hali olmayasın. Bu canibe gelen mektubünda ba’zı kura vakf eylemek murat edinüp ve evladına senden sonra ri’ayet olunman için, hükm-ü şerifim reca etmişsin. İmdi feth eyledüğün vilayetden her ne kadar vakf idersen vallahi’l-azim ve billahi’l-kerim makbulümdür. Ve evladına ri’ayet husüsu babında ri’ayeti başun üzeredir. Benden sonra devlet-i Osmaniye, benim evladımdan her kangısına müyesser olur ise, sana ve senin evladına ri’ayet etmeyene Allahın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Kıyamet gününde devanı mahşerde da’vacı olup, husumet ederim. Bu husüslarda hatırına şey getürmeyesin. Hemen Allahü Te’ala’ın avniyle uğrun açık ve kılıcın keskin edüp a’da-yı din üzerine galib ve mansürü müzaffer eyleye. Amin. Da’ima huzür-ı kalb ile uğur açıklığına inayet-i ilahi mu’cizat-ı resül’i Ekrem’i ve hazır gaib erenlerin zahir ve batın himmetlerini ve benim hayır du’amı kendüne bedrake ve kafadar mülahaza eyleyesin. Rabbınıza yalvara yakara gizlice dua edin kelimatın tutasın. Ve gerdanına hamü’il salub “hasbiyallahü ve ni’melvekil” zırhını bedenine çeküp “ni’mel-mevla ve ni’melnasir” zikrin eda etmekden hali olmayasın. Devletin bekasına du’a etmekde mesa’i-i cemile zuhüra getürüp hizemat-ı lazımeye kıyam gösteresin. Alameti şerife i’timat kılasın.

Sevgili okuyucular Sultan Murat’ın Gazi Evrenos Beye yazdığı bu mektup da neredeyse tamamı tasavvufu anlatmaktadır. Sultan Murat “hazır gaim erenlerin zahir ve batın himmetlerini alasın ve zikrin eda etmekten hali olmayasın” demektedir. O denemde mürşide tabi olmanın farziyeti en üst düzeyde yaşanmıştır. Zaten mürşide tabi olmayan gençler askerlik yapamazdı. Askerlerin mutlaka hidayette olması, dalaletten kurtulanlardan olması gerekiyordu.

18 / KEHF - 17
…men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

İşte Osmanlı ordusunu oluşturan askerler, Allaha ulaşmayı dilemiş, mürşitlerine tabi olmuşlardır. Ancak bu şekilde asker olabilirlerdi.
O zamanlar Hacı Bektaşi Veli dergâhı vardı. Yeni çeriler mutlaka o dergâhtan eğitim almak durumundaydı. Şehit olmanın ne olduğunu bilmeyen askerler için, “henüz hazır değil” denilmekteydi. Osmanlı'nın yalnız maddi değil manevi bir güç olduğunu Osman Gazi, "Bizim maksadımız kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir. Yolumuz Allah yoludur. Maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır" sözleri ile dile getirmişlerdir
Sevgili okuyucular atalarımız yaşantısını her geçen gün daha iyi öğreniyoruz. Her öğrendiğimizde ise hayran olmamak elde değil. Bir gün ceddimiz gibi olmamız dileğiyle…

ALLAH RAZI OLSUN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder