KONU: ŞEYTANIN OYUNU (TolgaYıldıran)
Sevgili kardeşlerim rabbimize sonsuz hamd ve şükrediriz bir defa daha birlikteyiz. Dînin temelinde bir dilek yatar: Allah’a ulaşmayı dilemek. Bu yoksa İslâm’ın 5 tane şartını bir ömür boyu tatbik etse o kişi cehennemden kurtulamaz.
Allah’ın yolu bir dilekle başlar. Dilek, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Öyleyse Allahû Tealâ bizden ne istiyor? Allah’a ulaşmayı, ruhumuzu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemek. Dilemezsek? Dilemezsek, cehennemden kurtulmamız mümkün değildir. Ne yaparsak yapalım, hiçbir yaptığımız şey bizi cehennemden kurtaramaz. Buna karşılık bir tek dilek; Allah’a mülâki olmayı, ruhumuzu hayattayken Allah’a ulaştırmayı Allah’tan dilemek tek başına bir kurtuluş reçetesidir. Bir insanı cehennemden kurtarır. Sonra Allahû Tealâ o kişiye mutlaka mürşid sevgisi vererek mürşidine ulaştırır. Tâbî olduğu zaman kişi kalbinde büyük bir şevkle tâbî olur. Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allah, mürşid sevgisi vereceği için hacet namazını kılarak gördüğü mürşide ulaştığı zaman, büyük bir şevkle tâbî olur ve tabiî görevlerini en güzel standartlarda gerçekleştirmeye başlar. Bu görevlerin arasında en önemlisi namaz değildir, en önemlisi zikirdir. İslâm’ın 5 şartı arasında olmayan zikir…
Neden zikir en büyük ibadettir? Allahû Tealâ Ankebût Suresi 45. âyet-i kerimesinde açıkça söylüyor:
-29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.
“Habibim, onlara (sahâbeye) Kur’ân’ı oku, anlat ve namaz kıl. Çünkü namaz münkerden ve fuhuştan men eder. Ama zikrullah (Allah’ı zikretmek) daha büyüktür.” diyor.
Neden daha büyüktür? Namaz kılmaktan daha büyüktür. Kur’ân-ı Kerim okumaktan daha büyük bir ibadettir. Namaz, münkerden ve fuhuştan men ediyor, men etmesine rağmen namazdan daha büyük bir ibadet. Halbuki namazdan daha büyük olan bu ibadet, İslâm’ın 5 şartında yer almıyor.
İşte bu şeytan, yani iblis; korkunç zeki bir mahlûk. Aklı son derece hızlı bir çalışma temposu içerisinde. Şeytan ki; korkunç bir hafızası var. Şeytan ki; korkunç bir konuşma kabiliyeti var, ikna kabiliyeti var. Şeytan ki; herkese musallat, herkesin etrafında birkaç tane şeytan her zaman mevcuttur.
Aslında şeytan bütün insanlara onların kendi zihinlerinden geçiyormuş gibi hissettirerek, hep onları negatif istikamette kendi düşünceleriymiş zannettirerek örgütler ve de örgütlemesi daima, kesintisiz olarak negatif istikamettedir. Yani bütün insanları Allah’ın yolundan ayırmak ve cehenneme ulaştırmak istikametindedir.
İnsanoğlu Allah’a ulaşmayı dilemedikçe Allah için olamaz. Allah’ın yolunda değildir ama hiç farkına bile varmadan şeytana bir ömür boyu hizmet edecektir. Neden? Çünkü onun aklına getirilecek olan negatif faktörler, negatif hedefler şeytan tarafından ona yüklenecektir ve de Allah’ın emirleri dururken, içinden öyle geldiği cihetle; şeytanın kendisine telkin ettiklerini, kendi aklının telkin ettikleri zannederek tatbik edecektir. Burada çok büyük bir aldanma olayı var. İşte böyle olunca bütün insanlar şeytanın kendilerine verdiği hedefleri, akıllarının kendilerine verdiği hedefler zannederler. Şeytan onların mantıklarını da aynı istikamette kullanmalarını dizayn edecek olan, oluşturacak ve geliştirecek olan düşüncelerle onlara yaklaşır. O insanlar samimidirler, o düşüncelerin kendilerine ait olan bir düşünce olduğunu zannetmektedirler. Ama aslında şeytan devreye girmiş ve dizginleri ele almıştır.
Ne zaman aklınızdan negatif bir şey geçiyorsa o, şeytanın sizi kullanmak için sizin düşüncenize benzeterek size ulaştırdığı düşünceleridir. Hedef gösterir, hepsi negatiftir. O zaman elinizde sağlam bir kıstas var: Bir tarafta Allah’ın emrettikleri var, bir tarafta Allah’ın yasak ettikleri var. Ne zaman size iç dünyanız veya düşünceniz, Allah’ın yasak ettiği bir fiili işleminizi söylerse ve onu yaptırmak istikametinde bir dilekte bulunursanız iç dünyanızdan, bilin ki o, şeytanın sizi tuzağa düşürmek üzere harekete geçtiğini gösterir.
Allah neyi emretmiş, biliyorsunuz. Neyi yasak etmiş, onu da biliyorsunuz. Allah’ın insanın hayatı boyunca devam edecek bir statüde ilk emrettiği şey, Allah’a mülâki olmayı dilemektir. Bu zemindir, binanın temelini teşkil eder. Bunun üzerine mürşide ulaşmak bina edilir. Onun üzerine ruhun Allah’a ulaşması tahakkuk eder. Sonra fizik vücudun Allah’a teslimi, sonra nefsin teslimi, sonra irşad olmak, sonra da iradeyi Allah’a teslim etmek. 7 tane safha, 4 tane teslim; ruhun, vechin (fizik vücudun), nefsin ve iradenin Allah’a teslimi.
Burada kişinin seçeceği seçim noktası son derece önemlidir; ya Allah’ın yolu, Allah’a ulaşmayı dilemek ya da şeytanın yolu. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes, istese de istemese de şeytanın yolundadır. Allah’a hizmet etmiyor, şeytana hizmet ediyor. Neden? Evvelâ o insan Allah’a ulaşmayı dilememişse kendisini cehenneme götürecek olan bir yoldadır. Dilemediği sürece cehennemden kurtulması mümkün değildir.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
O müşriklerden olma ki; onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Herbiri kendi elindekiyle ferahlanırlar.” diyor.
Şeytan, insanlara dünya hayatını süslü gösterir. Şeytan, insanları fizik standartlarda onların görebilecekleri, hissedebilecekleri, yaşayacakları bir dünya var olduğu için, insanlar da o dünyanın içinde yaşadıkları için fizik standartlardaki onları cezbeden, onları cehenneme götürecek şeylere doğru sevk eder. Öyleyse böyle bir sevkin tesirinde olan insanlar, Allah’ın kendileri için hazırladığı dünya cennetini de yaşayamazlar, ahiret cennetini de yaşayamazlar. Hayatları bu dünyada da cehennemdir, öbür dünyada da cehennemdir.
Herkes başlangıçta şeytanın kuludur. Başına gelen bir olay sonucunda o insanda bu negatif bir etki yapar ve senden intikam almak ister. Bu da, insan tabiatına son derece uygundur. O kişi birisinden zarar görmüşse, nefsinin afetleri bütün boyutlarıyla onu tesir altında tutar, intikam almak sevdasına mutlaka düşer.
Sahâbe için de Allahû Tealâ aynı şeyleri söylüyor. Sahâbe de vaktiyle şeytanın kulu iken, sonra Allah’ın kulu olmuşlar:
-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
“Onlar, şeytanın kuluydular ve şeytanın kulu olmaktan içtinap ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar.” Ne yaparak? Allah’a ulaşmayı dileyerek! Allah’ın kulu olmuşlar.
Öyleyse, Allahû Tealâ’nın muhtevasında insanlar, başlangıçta hep şeytanın kullarıdır. Başlangıçta herkes Allah’ın kulu olmanın ilk adımını atmadığı cihetle, hiç kimse Allah’a mülâki olmayı dilemeden Allah’ın kulu olamaz.
Herşey bir dilekle başlar. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, dilediği anda eğer kalbinizden geliyorsa bu talep; Allahû Tealâ’nın bu talebi yerine getirmemesi imkânsızdır.
Diyor ki:
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Şeytan, öyle korkunç bir tuzak hazırlamış ki; insanlara yanlış bir ilim öğretiyor. Allah’a ulaşmayı dilemenin farz olduğunu unutturup herkesi kendisi ile birlikte cehenneme gitmesini istiyor.
Allahû Tealâ, İbrahim 21- 22 de buyuruyor ki:
14 / İBRÂHÎM - 21
Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın).
Hepsi Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
14 / İBRÂHÎM - 22
Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).
Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”
Sevgili kardeşlerim şeytan şöyle söylüyor: “Muhakkak ki; Allah, size hak olan vaadini vaadetti.” Diyor işte allahu tealanın vaadi kendisine davettir. Hidayettir.
13 / RAD - 14
Lehu da’vetul hakk(hakkı),
Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır).
İşte bu davet Allah’a mülâki olmayı yani ruhunu hayattayken Allah’a ulaştırmayı dilemektir. Bunu gerçekleştirmediği sürece hiç kimse şeytanın kulu olmaktan kurtulamaz, Allah’ın kulu olamaz.
Hepinizin Allah’a dileyerek teslimlerimizi yerine getirmemiz dileğiyle...
ALLAH RAZI OLSUN
Tolga YILDIRAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder