19 Mart 2010 Cuma

Şefaat Nerde ve Nasıl Olacak.

Şefaat Bu Dünyadadır. (Tolga Yıldıran)
Sevgili kardeşlerim, bir defa daha bizleri bir araya getirdiği için Yüce Rabbimize sonsuz hamd eder şükrederiz. Şefaat kavramını Kur’ân-ı Kerim ayetleriyle ve hâdislerin ışığında sizlerle birlikte işleyeceğiz. Günümüz din büyüklerimizden dinlediğimiz şefaat, birçok kavrama bürünmüş, değişik hikâyelerle şefaat vardır, yoktur kargaşasına girmişlerdir. Aslında sadece hadislere değinilerek kesin konuşmak hikâyelerle süslemek doğru değildir. Nasıl biliriz? "Peygamber efendimiz(sav) efendimiz bütün ümmetine şefaat edecek. bir hafız 70 kişiye Şefaati ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir." Denmektedir. Hacılarımız bile birçok kişiye şefaat edecek ve aklımıza gelen birçok şefaatçi ve sonuçta herkes cennete girecek. Bakalım acaba bunlar ne kadar doğru yoksa şeytanın bizlere bir tuzağımı inceleyelim bakalım.
Bütün insanlar için söz konusu olan ahiret hayatı iki ayrı yaşam içerir. Biri ebedi cehennem diğeri ise ebedi cennet hayatıdır. Tabi bizler isteriz ki bütün insanlar kurtulsun cennete girsin ama Allah’ın kanunları kesindir. Bu dünya hayatında yaptığımız Salih ameller sonucunda değerlendirme yapılıyor. Ama şeytan işi ahirete bağlamış bu dünyada hiçbir şey yaptırmamaya çalışıyor. O kadar çok şefaat edenler var ki hatta şöyle söyleniyor. Diyorlar ki: “Allahû Tealâ, peygamber efendimiz(sav)’e diyor ki: habibim, git bak cehennemde birileri kaldı mı?” O kadar çok şefaat olacağı söyleniyor ki, acaba bunlar kur’anı kerimde nasıl geçiyor. işte Allahû Tealâ araf 16-17 de söyle söylüyor.

7 / A'RAF - 16 :
Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme)
.
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.
7 / A'RAF - 17 :
Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

Beklide bu ayeti hepiniz biliyorsunuz. İşte şeytanın hedefi bu. milyarlarca yıllık bir çalışmanın içinde insanları dinden uzaklaştırıyor. Kendisiyle birlikte cehenneme götürmek için uğraşıyor. Peki kıyamette kadar nasıl başarı sağlamış. İşte, Allahû Tealâ sebe 20 de söyle söylüyor

34 / SEBE - 20
Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Öyleyse kıyamet gününe vardığımızda şeytanın hedefini yerine getirmiş olduğunu görüyoruz. Maalesef bu acı haber insanların çoğunun cehenneme gideceği gerçeğidir. Allahû Tealâ söyle söylüyor.

32 / SECDE - 13
Ve lev şi’nâ le âteynâ kulle nefsin hudâhâ ve lâkin hakkal kavlu minnî le emleenne cehenneme minel cinneti ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).

Ve eğer dileseydik, bütün nefslere kendi hidayetlerini elbette verirdik (herkesi hidayete erdirirdik). Fakat Benim: "Mutlaka cehennemi, tamamen cinlerden ve insanlardan dolduracağım." sözü(m) hak oldu.
7 / A'RAF - 179
Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi…

Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık).

Böyle hoş olmayan sözler kalbimizi incitiyor biliyorum ama sizleri bir yanlıştan haberdar etmek istiyorum. Şimdi kim söyleyebilir ki insanların çoğu kurtulacak. Maalesef insanların çoğu şeytana tabi oldu. Ve çoğu cehennemde olacak. Allahın sözü haktır değişme olmaz. Kanunları koydu ise mutlaka uygulanacaktır. Kimseye ayrımcılık ve hak etmediği yardım edilmiyor. Yardımı alanlar ise bunu hak etmiş olanlardır. Bu yardım ise bu dünya hayatında gerçekleşiyor. Öldükten sonra yardım olmayacaktır. Peygamber efendimiz (sav) hadisinde:

"Yahudiler 71 fırkaya bölündü, Hıristiyanlar 72 fırkaya. Ümmetim ise 73 fırkaya bölünecek. Biri dışında hepsi ateşte olacak. Kurtulan fırka benim ve ashabımın gibi sıratı mustakiym üzere olacaktır."

Öyleyse şeytanın oyunlarından biri olan, insanlara bir ferahlık verip eninde sonunda kurtulacağını düşündürerek rabbimden ayırıyor. Mutluluklarına engel oluyor ve maalesef başarıyor. Birçok din âlimlerimizin yazılarına bakın şefaat konusunu işlediklerinde sözlerinin bütünü hadisler ve alıntı sözlerden ibarettir. Ama hiç ayetlerden bahsedilmez. Bakınız Allahû Tealâ ne söylüyor.

2 / BAKARA – 48-Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının.

39 / ZUMER - 54Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap (Ölüm) gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun. (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

Allahû Tealâ bu ayetlerde öldükten sonra bir yardım olmayacağını ifade etmektedir. Kimsenin kimseye bir yardım olunmayacak diyor. Ama birçok hadis önümüze sunuyorlar diyorlar ki bakın peygamber efendimiz (sav) böyle söylüyor. Öyleyse şefaat öldükten sonra, bu dünyada değil deniyor. Ama söyledikleri, şeytanın söyledikleridir. Gerçek şu ki, şefaat bu dünyadadır. Birçok hadisler kuran ayetlerine uymuyor. Çelişki doğuyor. Bu uydurma hadisler yüzünde dinimiz yaşanmaz hale gelmiştir. Madem şefaat bu dünyada değil, peki soruyorum; bu dünyaya niye geldik? Allahû Tealâ kur’anı kerimin bütün ayetlerinde bu dünyada yapmamız gerekenlerden bahsediyor. Ne diyordu?

64/TEGÂBUN-16: Fettekûllâhe mesteta’tum vesmeû ve etîû ve enfikû hayran li enfusikum, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Artık Allah’a karşı gücünüzün yettiği kadar (en üst seviyede) takva sahibi olun. Dinleyin ve itaat edin! Ve kendiniz için hayır olarak infâk edin (verin). Ve kim nefsinin cimriliğinden kendini korursa (sakındırırsa), o taktirde işte onlar; onlar felaha (kurtuluşa) erenlerdir.

Felaha mı ermek istiyorsunuz. O zaman şeytanın oyununa gelip kurtulacağım diye işinizi öldükten sonraya bırakmayın şeytanın hedefi zaten pişman olmamızdır.

14 / İBRÂHÎM - 22 : Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun). Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”

İşte Allahû Tealâ bu ayetinde şeytanın neler söylediği anlatılıyor. Ve iş işten geçmiş artık onlar için yapacak bir şey yok. Sevgili kardeşlerim artık yeter. Bu tür hikâyelerle şeytan dinimizi darmadağın etmiş. Bizi kur’andan uzaklaştırmıştır. Asla değişmesi mümkün olmayan kur’ana bakın. Gerçekleri sadece orda bulacaksınız.

2 / BAKARA - 254
Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâah(şefâatun), vel kâfirûne humuz zâlimûn(zâlimûne).

Ey âmenû olanlar! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zalimlerdir.

Öyleyse şefaate nasıl nail olacağız. Bu dünya hayatında Allahû Tealâ’nın kanunları açık ve kesindir. Tabi bildiğiniz gibi değil orda da şeytanın tuzağı kesindir. Sadece bir tek dilekle başlayan bir din söz konusudur. Buda Allahû Tealâ’ya teslim olma dinidir. yani Arapça adıyla İslam dini kuranda geçtiği tabiriyle ise de Hz İbrahim’in hanif dinidir. Dünyada ki bütün insanlar için geçerli olan tek din Allah’ın dini hanif dinidir.
Dinimizin 3 temel konunu vardır. Vahdet, Tevhit, Teslim’dir. Vahdet Allah’ın tekliğine inanmak tevhit; Allaha ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek toplumolmak. Teslim ise bizde emanet olan ruhumuzun teslimi sonra fizik vücudumuzun teslimi sonra nefsimizin teslimi ve irademizin de Allaha teslimi ile irşad olmadır. Yani bu 3 kanun üzere din yaşanmalıdır. Dünya nüfuzunun &95 i Allaha inanıyor. Diyelim. Vahdeti gerçekleştiriyor. Peki ya tevhid. İşte burada bu inanların içinde kim Allaha ulaşmayı dilerse yani kalben Allah’ı diler Allah dostlarından biri olmayı, Allaha yakın olmayı sadece Allah için yanan insanlarda olmayı dilerse ve bunu Allahû Teala Kalbinizde görürse işte o kişi tevhidi oluşturmaya başlıyor demektir. Ve sonrasında bu kişiler için teslim olma söz konusudur. Yani bütün insanlar için bir tek dilerle başlıyor. Öncelikle Allaha inanmalı sonrasında ona kavuşmayı arzulamalıdır. Bizler öğrenci hüviyetinde kullandığımız kelimeler olur. Osmanlı talebe ve mürid derlerdi. İşte medresede eğitim gören talebe, Allah’ın talep eden anlamında mürid ise Allah’ı murad eden anlamında kullanılmıştır. Allahû Tealâ’da birçok ayetlerinde kendisine davet ediyor. Bunu size hidayetle açıklamak doğru olacaktır. İnsanlar için iki yol söz konusudur. Ya dalalet ya hidayet üzeredir. Bizler nasıl hidayet üzere olmalıyız ona bakalım.

2 / BAKARA – 120
kul inne hudâllâhi huvel hudâ...

De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”

3 / AL-İ İMRAN - 73
kul innel hudâ hudallâh...

De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır.

Görüyor musunuz hidayet Allaha ulaşmakmış peki nasıl? Allahû Tealâ’nın sadece insanlara verdiği emanet olan ruhu, Allaha ulaştırmayı, emaneti sahibine idaresini istememiz yeterli olacaktır.

33 / AHZAB - 72
İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).

Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

Emanet hüviyetinde olan ruh bizlere doğduğumuz anda burnumuzdan üfürülmesiyle sorumluluk başlamaktadır. Sadece “rabbim senin bendeki emanetin olan ruhu, ölmeden evvel sana teslim etmek, bende senin eren dedikleri, ermiş dedikleri evliyalarından olmak istiyorum.” Demesi o kişi için artık bir kurtuluş reçetesi olmuştur. Yunus Emre’nin de dediği gibi:

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

İşte yunusun sözleri çok manidar sadece Allahû Tealâ’yı dilemiş ve o Allaha dost olmuş. Allahû Tealâ yunus 7-8. ayetlerinde söyle söylüyor

10 / YUNUS - 7 : İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10 / YUNUS - 8 : Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Allahû Teala da kendisine ulaşmaktan bahsediyor. İşte kur’anı kerimin giriş kapısı dinin olmazsa olmaz tek şartı budur. Bu dilektir. Yine yunus söyle söylüyor.

Dervişlik bir tek dilektir.
Bilene düğün dernektir.


Bizler için de, dünya ve ahiret hayatımızın, düğün dernek olmasını istiyorsak, bu dileğin sahibi olmamız gerekmektedir. Ne kaybedersiniz ki “yarabbi bende senin, ermiş evliyaların gibi, sana ulaşmak istiyorum” demek. bu kadar basittir. Peki dilediğiniz diyelim sonra ne olacak. Allahû Teala’ya işte bunda sonra adım adım ilerleyeceğimiz günler olacaktır. Her bir gayretimiz sonucunda Kişi kamil insan olmaya doğru yol alacaktır.. Peki, şefaat ne zaman olacak? Sevgili kardeşlerim her devirde kâmil insan olma şerefine ulaşmış mürşitler vardır. Ve bu mürşitlerin de imamı olan devrin imamı v ardır. Allahû Teala nasıl bir peygamber gönderdiğinde bütün dünya için peygambere tabi olanlar, peygamberin şefaatine nail olurdu. Şimdi değişti mi? Hayır. peygamber efendimiz(sav) şöyle söylüyor. “Benden sonra peygamber gelmeyecektir. Benden sonra imamlar gelecektir. kim zamanın imamına tabi olmazsa, cahiliye standartlarında ölür”. Bu hadise göre her devirde bir imam vardır ve bu imam şefaatle yetkilidir. Kim kendisi için seçilmiş olan mürşidini bulur. Bu her kavim için geçerlidir. Her ülkede beklide her şehirde Allah’ın görev verdiği mürşitler vardır. Her zamanda var olacaktır. İşte kapı orda açılıyor.

32 / SECDE - 24
Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Öyleyse kişi tövbesiyle başlayan tabiiyeti o kişi için nimetler söz konusudur. Bunlarda birkaçı Allah onun bütün günahlarını sevaba çeviriyor.

25 / FURKAN - 70
İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).

Ancak kim tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).

Tabiiyetinizle birlikte ne kadar günahınız var Allahû Teala hepsini cevaba çevirdiğini söylüyor. İşte bu dünya hayatında gerçekleşen bir şefaat değil de nedir. İnsanın Allah katına tertemiz çıkması kadar daha büyük bir şefaat olabilir mi?
Bir diğeri ise Allahû Teala bütün insanlar için bir hayır yaptığınızda 10 katını veriyordu. Tabiiyetinizle birlikte bunu mislince kat kat artırıyor.

/ BAKARA - 261
Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir.

İşte Allahû Teala müminlerin yaptığı bir hayır 100 ile 700 kata kadar sevap sistemi veriyor. Sizce bu Allahû Tealâ’nın bizler için verdiği şefaat değimli?
Allahû Tealâ’nın bizler için daha neler verdiğine bakalım

58 / MUCADELE - 22
Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

Sevgili kardeşlerim allahu tealanın kalbimize imanı yazması ve bu sebepten Allahın bizden razı oluşu ve sonuç olarak felah ulaşacağımızın müjdesini veren Allahû Teala daha ne yapsın. Bizler için o kadar kolaylıklar tanımış ki bizleri çok sevdiği içindir. O mağfiret etmeye hazır. İnsana ne isterse vermeye hazır ama dikkat edin şeytanın tuzağına düşmeyin. Yardımı alacağınız yer, bu dünya hayatında yaşarken olacaktır.

42 / ŞURA - 47
İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).

Rabbinize icabet edin (Allah'a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).

Şeytan ne zaman rahatlayacak biliyor musunuz? Sizler ölünce. Artık geri dönüş olmayacağını biliyor. İş işten geçtikten sonra hedefini yerine getirmiş oluyor. Sizin sadece bir tek dileğiniz, onun bacağını kırmanızı sağlayacak. işte bu dilek rabbimizi dilemenizdir. Gerisimi? Gerisini düşünmeyin ondan sonrasını Allah size yaptıracak. Size sevmeyi öğretecek. Size zikri, namazı, zekatı sevdirecek. doyulması mümkün olmayan bir hale geleceksiniz. Bunu sadece Allahın dostu olmakla mümkün olacağını bilin.
DEVAMI VAR
allah razı olsun

Tolga YILDIRAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder